Çok değerli yazar arkadaşımız George Kumullis, POLİTİS gazetesinde 20 Nisan 2024 tarihinde Rumca olarak yayımlanan makalesini, ricamız üzerine bizi kırmayarak İngilizce’ye çevirdi. Biz de onun İngilizce’ye çevirmiş olduğu makalesini okurlarımız için Türkçeleştirdik. Kendisine yürekten teşekkür ediyoruz…
Sevgül Uludağ
Yunanistan’da Cunta’nın bir darbeyle iktidarı ele geçirmesinin üstünden 57 sene geçmiş olmasına, “süper Yunanlılar” hakkında onca şey okumama ve kendim de bu başbelası yıldönümüyle ilgili pek çok makale kaleme almış olmama karşın, yine de bugünün kalbimde melankoli bırakmaksızın geçip gitmesi hala çok zordur. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki – çünkü 21 Nisan 1967, Kıbrıs’ın yok edilmesine yönelik geri sayımın başlatıldığı tarihi anlatıyor…
“ÇOĞUNLUK, CUNTA’YI DESTEKLİYORDU…”
Gangster cuntanın Kıbrıslırumlar’ın büyük bir çoğunluğu tarafından desteklenmesine ilişkin hatıralar hala bana işkence ediyor. Fakat neden böyle olmuştu? Kıbrıs’ta büyük işlemte sahibi olup da medya sahibi olan bir avuç iş insanı kamuoyunu yönlendirme ve biçimlendirmeyi ellerinde tutmaktaydılar ve hala tutuyorlar. Ana akım medya gerçeğin zarar vermeyecek ve ekonomik elitlere ve güçlü Kilise’nin çıkarlarını etkilemeyecek olan bölümünü ortaya koyar ve çoğunlukla da yurtseverliği çarğıtarak yapar bunu – cunta döneminde de bu sistematik biçimde yapılmıştı. Böylelikle gerçeklikten tümüyle kopuk biçimde pek çok Kıbrıslı, bağımsızlığımızı EOKA mücadelesi sonucu kazandığımıza inanmaktadır ve derin devletin ve aşırı sağın bizlere gerçekte verdiklerinden hiç haberleri yoktur: Piçleşmiş güvenlik liderleri (Yunanistan’ın Almanlar tarafından işgali sırasında onlara hizmet eden polis), 1941 kapitülasyonları, 1967 cuntası, 1972-74 yıllarının EOKA canileri ve tüm bunların doruk noktası olan 1974’te Türkiye’nin işgali…
“EOKA’NIN HEDEFİ BAĞIMSIZLIK DEĞİLDİ…”
Ortalama bir Kıbrıslı’nın 1950’li yıllarda kendi özgürlükleri için savaşırken nasıl olup da 1960’lı yıllarda zalim cunta rejimini desteklediğini sorması akla yakındır. EOKA’ya destek, nasıl olur da cuntayla uzlaşabiliyor? Böylesi bir soru yersizdir çünkü EOKA’nın hedefi bağımsızlık değil ENOSİS idi – “kurtuluş mücadelesi” deyişi, bu yüzden oldukça yanıltıcıdır. Bu ne tür bir ulusal kurtuluş mücadelesiydi ki saflarından tüm solcuları, sağcı olmayanları ve Kıbrıslıtürkler’i dışlamıştı – yani Kıbrıs nüfusunun yüzde 70’ini…
“ANTİ SÖMÜRGECİ KARAKTERİ YOKTU…”
Makarios’un en yakınlarından biri olan N. Kranidiotis’in de belirttiği gibi, “EOKA mücadelesi dünyadaki diğer benzer mücadelelerin anti-sömürgeci karakterine sahip değildi ve sefl-determinasyon prensibine dayanmıyordu – özellikle ilk aşamalarda, talebi yalnızca ENOSİS yani Yunanistan’la birleşmeydi – bu harekete de Amerika, Britanya, Türkiye, Sovyetler Birliği ve Birleşmiş Milletler sıcak bakmıyordu ve nihayetinde kaçınılmaz biçimde Yunanistan ile Türkiye arasında ve dolayısıyla da Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasında çatışmaya yol açacaktı…” (N. Krandiotis, “Zor yıllar, 1950-60”).
“DEVŞİRİLENLER DİNİ DERNEKLERE MENSUPTU…”
Aynı kitapta EOKA savaşçılarının devşirilmesinin, Kıbrıs gençliğinin muhafazakar kesimleri tarafından yapıldığını, özellikle Kilise örgütleri ve dini derneklere mensup yeniyetmelerin buna dahil olduğunu öğreniyoruz – bunlar zaten “milliyetçi” sağ ideallerle ve Kilise ile ulusun büyük ideolojik genekeleriyle yoğrulmuşlardı. Kısacası, EOKA savaşçılarının devşirilmesi, cuntanın sloganı olan “Yunanistan’ın Elen Hristiyanları” sloganını çağrıştırmaktaydı… Kısacası EOKA mücadelesi, döneminin kurtuluş hareketleri çerçevesinde değildi ama daha çok Makedonya, Girit vs. gibi irredantist (kaybedilen toprakları geri isteyen) hareketlerin modelindeydi…
“YUNANİSTAN’DA SAĞ CUNTAYA KARŞI TAVIR ALMIŞTI…”
Yunanistan’daki geleneksel sağ, henüz ilk günden başlayarak 21 Nisan’a (cuntaya) karşı net tavrını ortaya koyarken, Kıbrıs’taki Sağ (ki EOKA bunlardan doğmuştu) kendini tümüyle diktatörlük rejimiyle özdeşleştirdi ve körlemesine onun kölesine dönüştü.
“KÖRÜ KÖRÜNE DESTEK…”
Şunu da unutmayalım ki Makarios, sağın en önemli kişisiydi – EOKA B’yle çatışmasına karşın – ve monarşi bakımından köküne kadar “asil” sayılmaktaydı. Doğal olarak aşırı sağ “X” örgütü lideri Grivas’ı seçmişti EOKA’ya önderlik etmesi için. Ve EOKA gençliğinin ideolojik lideri olduğunu bildiğimiz Tasos Papadopulos önderliğindeki Birleşik ve İlerici Parti’nin milletvekilleri de körü körüne sözde Milli Hükümet’i (cuntayı) desteklemişti. Örneğin Takis Hacıdimitriu tarafından diktatörlüğe karşı örgütlenen protesto gösterisi o günlerin Metaksa Meydanı’nda (şimdiki Eleftheria Meydanı) vahşi biçimde cuntanın serserileri tarafından 21 Nisan 1971’de bastırılmıştı, Lissaridis ise konunun parlamentoda tartışılmasını istemişti. Ancak sağcı milletvekillier – ki çoğu EOKA savaşçısı idi – bu tartışmayı sulandırdılar, bunu da “konunun tümüyle polisin sorumluluğu altında olduğu, Yunanistan’da Demokrasinin Yeniden İnşa Edilmesi Komitesi’nin eylemlerinin ise Kıbrıs halkının duygularını provoke ettiği” gerkçesiyle yaptılar.
“FANATİK CUNTA YANLILARI…”
Gazetelerin çoğu fanatik biçimde cunta yanlısı idi. Bu gazetelerden ikisini EOKA militanları yayımlamaktaydı. Yunanistan 1969 yılında insan hakları ihlalleri nedeniyle Avrupa Konseyi’nden atıldığında, bu gazeteler Avrupa Konseyi’ne saldırdılar ve “yabancı” hedeflere bağladılar bunu! Hatta daha da ileri giderek Avrupa’nın Helenizmi yoketme girişimi nedeniyle böyle bir karar aldığını bile yazdılar – o günlerin atmosferi böylesine paranoyak bir atmosferdi…
“CUNTAYLA EOKA’NIN ÖZDEŞLEŞMESİ…”
Hiç istisnasız tüm sağcı örgütler EOKA’yla bağlantılıydı ve cuntanın canilerini, ajitatörlerini ve alçaklarını “yurtsever” olarak kabul etmekteydiler. 21 Nisan’ın EOKA’yla özdeşleşmesinin özeti de 1 Nisan 1968’de GSP stadyumunda APOEL ile Olimpiakos Pire takımları arasında gerçekleşen dostluk maçı idi… APOEL futbolcuları sahaya iki dev pankartla çıkmışlardı. Birinci pankartta “Yaşasın 1 Nisan” yazıyordu, ikinci pankartta ise “Yaşasın 21 Nisan” yazmaktaydı…