Soykırım karşıtı yaygın eylemlere, sendikaların bu protestolara destek açıklamaları ve ateşkes çağrılarına ve Biden’ın yere çakılan popülaritesine rağmen ABD Filistinlileri yok etmeye kararlı.
Haftalardır “Refah kırmızı çizgimiz, eğer İsrail 1 milyon kişinin sığındığı Refah’a saldırırsa yardımları ve silah sevkiyatını durdururuz” minvalli açıklamalar yapan Biden yönetimi, İsrail’in Refah’ı bombalamaya başlamasıyla birlikte 1 milyar dolarlık yeni silah sevkiyatını başlattı. Birçok kişi İsrail lobisinin parayla Amerikan politikasını satın aldığı tezini savunsa da durum aslında tam tersi: İsrail’i Ortadoğu’daki ileri karakolu gören, çıkarlarını korumak için besleyen, bu soykırımı yaptıran ABD.
İsrail, Amerikan emperyalizmi ve Batı sermayesi için başta petrol olmak üzere ham maddelere ulaşım, pazarları kontrol altında tutma, bölgedeki ilerici hareketleri bastırma ve rakip gördüğü ülkelere karşı kullanmak için hayati önemde. Dolayısı ile Filistin direnişi ve Filistinliler ABD’nin Ortadoğu’daki hakimiyeti için büyük tehdit.
İsveçli Marksist Ekoloji Profesörü Andreas Malm’ın “Filistin’in yok edilmesi yeryüzünün yok edilmesidir” başlıklı yazısında da alıntıladığı gibi bunu en iyi Filistin direnişi biliyor. Örneğin Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin kuruluş metni sayılan 1969 tarihli “Filistin’in Kurtuluşunun Stratejisi” broşüründe bu konuda çok net: “İsrail’in topraklarımızda emperyalist ve sömürgeci bir üs olduğu ve devrim dalgasını durdurmak, bağımlılığımızın devamını sağlamak ve zenginliklerimizi ve emeklerimizi yağmalama ve sömürme sürecini sürdürmek için kullanıldığı apaçık bir gerçektir. Tartışmaya gerek yok.”
Lübnan Hizbullah Lideri Seyyid Hasan Nasrallah da aynı netlikte: “Arap dünyasında İsrail-ABD ilişkileri konusunda yanlış bir algı var. Siyonist lobi hakkında şu yalanı duymaya devam ediyoruz: Yahudilerin Amerika’yı yönettiği ve gerçek karar vericilerin olduğu. Hayır, karar verici Amerika’nın kendisidir. Amerika’da büyük şirketler var. Petrol şirketleri, silah endüstrisi ve sözde ‘Hristiyan siyonizminden oluşan bir üçlü var. Karar verme yetkisi bu ittifakın elindedir. İsrail, İngilizlerin elinde bir araçtı, şimdi de Amerika’nın elinde bir araç.”
Biden’ın “İsrail olmasaydı biz bir İsrail icat etmek zorunda kalırdık” sözleri boşuna değil. Ya da ABD’li milyarderlerin, Amerikan kamuoyununun İsrail’i desteklememesi karşısında bizzat seferber olup New York Belediye Başkanı’na bile Zoom ve WhatsApp üzerinden eylemlere polis yollasın diye baskı yapmaları, kampanyasına bağış vaadinde bulunmaları boşuna değil.
FİLİSTİN’İN KATLİ, DOĞANIN KATLİ, SERMAYENİN KÂRLARI
Andreas Malm, sermayenin doğayı katli ile Filistin’i katli arasındaki köprüyü kurarken neden ABD, İngiltere, Almanya başta “Batı demokrasileri”nin soykırımı koşulsuz desteklediğini de kabaca çiziyor: “Beyrut’tan Akka üzerinden Gazze’ye kıyı boyunca uzanan Levant havzası petrol ve gaz çıkarma cephelerinden biri. Burada keşfedilen büyük gaz sahalarından Karish ve Leviathan adı verilen ikisi Lübnan’ın kara sularında. Peki Batı bu anlaşmazlık hakkında ne düşünüyor? Almanya, gaz platformlarını her türlü olasılığa karşı daha iyi savunabilmek için 2015 yılında İsrail’e dört savaş gemisi sattı. Yedi yıl sonra, 2022’de, Ukrayna’daki savaş gaz piyasasında bir krize yol açınca, İsrail devleti ilk kez Almanya ve diğer AB ülkelerine o yıl devreye giren Leviathan ve Karish’ten gelen ham petrolün yanı sıra gaz da sağlayan önemli bir fosil yakıt ihracatçısı konumuna yükseldi.”
Aksa Tufanı sonrası Gazze’ye yakın gaz çıkarma platformları bütün faaliyetlerini durdurdu; ta ki 7 Ekim’den 5 hafta sonra Gazze’nin kuzeyi bir moloz yığınına dönüştürüldükten sonra Chevron şirketi Tamar gaz sahasındaki faaliyetlerine yeniden başlayana kadar. Gazze’nin karadan işgalinin başlamasının ertesi günü de İsrail devleti yeni gaz sahalarının araştırılması için 12 yeni ruhsat verdi.
DEMOKRAT PARTİ KENDİ KONGRESİNDEN ÇEKİNİYOR
Seçimlerde iki partinin birbirine yakın oylar aldığı kritik eyaletlerden birini bile kaybetse başkanlığı kaybetme ihtimali olan Biden, son anketlere göre bu anahtar eyaletlerden beş tanesini kaybediyor. Önceki seçimlerde Trump’a karşı kendisine oy vermeye ikna ettiği gençler, siyahlar, Müslümanlar ve göçmenler bu seçimde başta Gazze’deki soykırıma desteğinden ötürü Biden’a oy vermeyeceklerini söylüyorlar.
Diğer yandan soykırım karşıtı eylemler de devam ediyor. Daha önce Trump’a karşı Biden’ı destekleyeceğini açıklamış olan sendikalar bile soykırım karşıtı eylemlere yapılan polis müdahalelerine ve Beyaz Saray’ın Gazze politikalarına karşı sert açıklamalar yayımlıyor. Amerika’nın en büyük sendikalarından “Birleşik Otomobil, Havacılık ve Tarım İşçileri Sendikası” ateşkes çağrısını yineledi, öğrencilerin serbest bırakılmasını talep etti ve bildirisini eğer savaş karşıtı “Haykırışları kaldıramıyorsanız bu savaşı desteklemeyi bırakın” diye bitirdi. Sendikanın 400 bin aktif üyesi ve yarım milyondan fazla emekli olmuş üyesi var. Aktif 2 milyon üyesi olan “Hizmet Çalışanları Sendikası” da daha önce yaptığı ateşkes çağrısının ardından geçtiğimiz hafta protestolara yapılan müdahaleleri sert bir dille kınadı. 14 Ocak’ta yüzlerce sendikacı, işçi ve eylemcinin Oakland Limanı’nda örgütlediği ve İsrail’e silah sevkiyatı yapan gemilerin tüm gün limanı terk etmesini engelledikleri eylemden beri küçüklü büyüklü 200’ü aşkın sendika ve emek örgütü ateşkes çağrısı yapıp Biden yönetimini kınadı, kınamaya devam ediyor. Demokrat Parti’nin bir siyah ve işçi kenti olan Chicago’da gerçekleştireceği seçim öncesi kongresinde kendi seçmenleri tarafından protesto edileceği de kesin.
Peki Demokrat Parti ve Biden yönetiminin bu tabloyu tersine çevirmek için bulduğu çözüm ne? Ağustosta Chicago’daki kongrenin büyük kısmını uzaktan, yani internet üzerinden yapmak.
Biden yönetimi İsrail’e silah göndermeyi göstermelik bile olsa durdurmaktansa anayasayı da seçimleri de çöpe atmayı yeğliyor, çünkü bu soykırım ABD’nin soykırımı.