2016 yılında Hillary Clinton’ı yenerek başkan seçilen Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en tartışmalı başkanlarından biri oldu. Rusya’nın Trump lehine seçime müdahale ettiği iddiası aylarca soruşturuldu. Basınla arası hiç hoş olmadı, medyayı Demokratlar’ın ‘iş birlikçisi’ olmakla ve ‘yalancılıkla’ suçladı. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik başlattığı harekata ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektup çok konuşuldu.
Operasyona onay vermeyen Trump, Türk ekonomisini isterse mahvedebileceğini, bunu daha önce Rahip Brunson olayında yaşattığını söyledi ve mektupta Erdoğan’a yönelik “sert adamı oynama, aptallık etme” ifadelerini kullandı. AKP o mektubu, sessizce katlayıp bir kenara koydu. Trump, İsrail’e tam destek verdi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıkladı. ABD’nin, BM Filistinli Mültecilere Yadım Ajansı’na yaptığı mali yardımları durdurdu. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Washington’daki ofisini kapattı. 2020’de ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmak isteyen ama yerini Joe Biden’a kaptıran Trump, eylem ve söylemleriyle ülkedeki demokrasi tartışmalarının da ateşleyicisi oldu.
***
‘Özgürlükler ülkesi’ ABD’de, Trump yüzünden demokrasinin tehlike altında olduğunu düşünenlerden biri de salı günü hayatını kaybeden Amerikalı yazar Paul Auster’dı. 2020 seçiminden önce BBC’ye verdiği röportajda Trump ile geçecek bir dört yılın daha, demokrasiden geriye hiçbir şey bırakmayacağını ve ABD’nin otoriter bir devlet haline geldiğini söyledi. “Ülke olarak öyle bölündük ki birbirimize nefret duyuyoruz. Trump’ı sevenler ve sevmeyenler olarak ikiye bölünmüş gibiyiz.” Başkanlık yarışını kaybeden Trump, seçimlerde usulsüzlük yapıldığını iddia ederek yenilgiyi reddetti. Destekçileri, benzeri iki yüz yıl önce yaşanmış bir saldırıyla Kongre binasını işgale kalkıştı. Vaziyet şoke ediciydi. Neyse ki Trump kaybetti ve ABD demokrasisi ipten dönüverdi. Artık Biden dönemi başlamıştı. Sanki biraz yaşlıydı ama ne yapsındı seçmen? İhtiyar siyasetçiler çağı kapanmadan önce, mecbur, bir tur daha atılacaktı. Demokrat Parti adayı Biden başkanlığı kazanınca ABD demokrasisi de kazanmış mı sayılacaktı acaba? 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla başlayan savaş, rüzgarın aksi yönde esmesine neden oldu. Bir yandan da 2024’ün Kasım ayında yapılacak seçim için Trump yeniden sahalardaydı.
***
70 yıl önce İsrail devletinin ilanıyla yüz binlerce Filistinli’yi topraklarını terk etmek zorunda bırakan çatışmalı süreç bugün hala devam ediyor. Uluslararası hukuka aykırı şekilde İsrail yeni yerleşim yerleri inşa etmeyi sürdürerek Filistin’in büyük bölümünü kontrolü altına aldı. Yıllardır İsrail’den desteğini esirgememiş olan ABD yönetiminin ise bugünlerde başı sıkışık. Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçuyla yargılanan Netanyahu ve kabinesinin Gazze’de sebep olduğu vahşet ABD’de etkili protestoları tetiklemiş durumda. Demokrasiyi Trump’tan ‘kurtaran’ Biden, 7 Ekim’den bu yana 30 binden fazla Filistinli’nin öldüğü saldırılardan sorumlu İsrail hükümetine sağlamış olduğu askeri ve diplomatik yardımları halkına izah etmekte zorlanıyor. Bunu, üniversitelerde başlayan ve gittikçe yayılan savaş karşıtı, özgür Filistin destekçisi protestolarla görüyoruz. İzahı zor durumlardan diğeri de demokratik bir ülkede, demokratik haklarını kullanan eylemcilere yönelik polis saldırısı ve okul yönetimlerine uygulanan baskı. Öğrenci ve akademisyenlerin Siyonizm ve soykırım karşıtı açıklamaları, üniversitelerin İsrail bağlantılı yatırımlarına son vermelerine yönelik talepleri polis zoruyla bastırılmak isteniyor. Eylemler kampüslerin kapatılmasıyla, öğrencilerin okullarından uzaklaştırılmasıyla ve ülke genelinde binden fazla eylemcinin gözaltına alınmasıyla artarak devam ediyor. Netanyahu, ‘korkunç’ ve ‘antisemitik’ olduğunu ileri sürdüğü eylemlerin engellenmesini istiyor. Biden, protestoların ‘barışçı’ olmadığını söylüyor. Destekçileri Kongre binası basmış olan Trump, öğrencileri zorla kampüsten çıkaran polisi övüyor. İşe bakın ki, protestoculara sürpriz destek Türkiye’den, AKP’li Efkan Ala ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Ala, Türkiye’de, barış bildirisine imza attığı için KHK ile işten çıkarılan akademisyenleri, kayyum rektörleri, gaz fişeği ve plastik mermiyle kampüse sokulan polisleri, darp edilip yerlerde sürüklenen hoca ve öğrencileri unutup ABD’deki, en dokunulmaz yerler dediği üniversitelerde tutuklanan öğrenci ve akademisyenlerle ilgili büyük şaşkınlık içerisinde olduğunu söyledi. Erdoğan “bu insanlar Gazze’de katliam dursun dedikleri için zulme, işkenceye maruz kalıyor” dedi. İşte böyle, sana başka bana başka, beş dakikada değişir bu demokrasi işleri.