Gazete manşetlerinde bir haber: ÖDTÜ Kalkanı Kampüsü okul harçları 130 bin TL’den 325 bin TL’ye çıkartılmış.
Haberi görünce “yuh” ifadesini kullanıp, “acaba DAÜ’nün harçları ne kadar olacak?” diye kendi sosyal medya hesabımdan sordum.
Vay sormaz olaydım!
Zira geçen yıl 68 bin TL olan harç, neredeyse yüzde 2.5 kat artırılarak 200 bin TL’lere çıkartılmış! Bu bilgi okulun sayfasında da yer alıyor.
Sonradan aldığım bir telefon, rakamın tam olarak böyle olmadığını söylese de fahiş bir artış yaşanacağı kesin.
Aklıma bundan 30 sene önce DAÜ’de okurken, (yine) harçlar konusunda yaptığımız büyük protesto gösterileri geliyor.
O zamanlar DAÜ-KÖB’te aktif bir eylemciydim. Çok şiddetli, şok eylemler yapmışlığımız, Eğitim Bakanlığını işgal etmişliğimiz hatta polisten dayak yemişliğimiz bile vardır.
Ama mücadelemizi sonuna kadar verdik ve geçici de olsa birtakım kazançlar elde ettik.
Yeter miydi? Hayır. Çünkü o günkü yapısal sorunlar, bugün de aynen devam etmektedir.
Bu satırları hasbelkader okuyan eski dostlar, o günleri çok iyi hatırlayacaktır.
Aradan geçen 30 yılda, KKTC denilen ceberrut sistemde sorunların aynı ve çözülmeden kaldığını görmek garip bir şey değil aslında. Ne de olsa namı-diğer ‘çözülmeyen sorunlar bataklığında’ yaşıyoruz!
Ama artık daha da saçma işler vardır.
Mesela şu: DAÜ’de okuyan yerli bir öğrenci, Türkiye’den gelen öğrenciye nazaran daha fazla harç ödüyor!
Niye?
Çünkü bu ülkedeki üniversiteleri rakip gören, hiç hayır etmesini istemeyen Türkiye-YÖK, bizim üniversitelere burs şartını getirmiş. Yeni bir olay değil, yıllardır böyle.
Siz hiç kendi ülkesinde yabancı bir öğrenciye nazaran daha fazla harç ödeyen bir yer duydunuz mu?
Duyduysanız lütfen beni aydınlatın!
Yani durum şu: YÖK diyor ki, Türkiye’den öğrenci istersen, ona burs vermek zorundasın!
Bu konuda beni uyandıran kişi, bu ülkede oldukça saygın olan, ayrıca kendini “Anavatan Türkiye aşığı” olarak lanse eden değerli bir hocamız olmuştu.
Bana “Türkiye pazarında sıkıntılar çıkınca çareler aradık. Bu yüzden de Afrika ve diğer ülke piyasalarına açıldık. Oradan getirdiğimiz öğrencilerin önemli bir kısmı da maalesef sıkıntılara yol açtı” diye anlatmıştı.
Bu konudaki sıkıntıları hemen her gün gazete manşetlerinden okuyorsunuz diye düşünüyorum. Dahası, bu durumu insan kaçakçılığına döndürüp, yeni yasadışılıklar yaratan odaklar, hatta tabela üniversiteleri bile oldu!
Bence bazı üniversitelerin ‘sahte diploma’ dağıtma yoluna, yani ‘ek gelir’ elde etme yoluna yönelmesinde yaşanan bu türden maddi sıkıntılar da etkili olmuştur diye düşünmeden edemiyorum.
Yanlış anlaşılmasın, yasa dışılığı normalleştirmiyorum, bilakis, bu duruma dair bir tespit yapmaya çalışıyorum.
Öte yandan her şeyin sahte olduğu bu diyarda, ‘güya’ kurulduğu iddia edilen ana-yavru ilişkilerin de samimi olmadığı apaçıktır.
Bu düzenin ayakta durmasını istemeyen tabii ki Türkiye’dir. Buradaki temel husus bağımlılığın sürmesidir. Üniversiteler mevzusu da bundan farklı değildir.
Bu uydu devleti ve düzenini yönetme iddiasında bulunan Norveçli kardeşlerimden böyle bir ‘gaile’ duyamazsınız. Onların olayı “Sorunları Türkiye ile konuşursak, bizi anlar” şeklindedir.
Ya da “biz yönetemedik, doğa boşluk tanımaz, gelip yönettiler” şeklinde konuşmalar yapmaktadırlar. Bütün bunlar boş konuşmadır, fazlası değildir.
Hayır, bu şekilde düşünenler aptal da değildir -ki ben esasen buna sinir oluyorum zaten.
Hadi akıllı kardeşlerim o zaman, buyurun bana YÖK’ün KKTC üniversitelerine karşı olan bu tavrını anlatın, dinliyorum!
Bu sorunların ortaya çıkmasında ve çözülmeden sürdürülmesinde, bilerek ya da bilmeyerek katkı koyanlar da vardır.
Bunlar -maalesef- DAÜ’de ‘güya’ hak savunuculuğu yapan sendikalardır. Özellikle de DAÜ-Sen sendikasının durumuna değinmek istiyorum çünkü okulda muhatap aldığım sendika onlardır.
Şimdi bu sendika, yukarıda sözünü ettiğim ‘akıllı’ kardeşlerimin yoğun olarak bulunduğu güzide bir kurumumuzdur. Çoğu arkadaşımdır, buradan selam olsun.
Ama dost bu dakikadan sonra çok acı konuşacaktır. İsteyenler bundan sonrasını okumak zorunda değildir!
Hatırlarsınız, bundan birkaç ay önce, DAÜ batma noktasına getirildiğinde, yukarıda saydığım yapısal ve hayati problemlerin yerine tamamen ‘maaş’ konusu üzerinden bir tartışma yaşamıştık.
Ben de o günlerde bu konuda “arkadaşlar, DAÜ’de çok büyük sorunlar var ama hükümet konuyu sizin maaşlarınız üzerinden tartıştırmak istiyor. Bu tuzağa düşmeyin” minvalinde yazdığımda, bazıları bana saldırmıştı.
Haddini aşanlara elbette gereken cevabı verdim ve yine aynı şeyleri tekrar ettim.
Geldiğimiz noktada sizin maaş tartışma saplantınız yüzünden okul batmak üzeredir. Okul batmak üzere olduğu için de yönetenler elini bizim çocukların cebine, yani bizim cebimize atmıştır! Bunun yaşanmasındaki en büyük sebep iş birlikçi hükümetlerdir ama ondan sonraki sorumlu da sizsiniz!
Zamanında size ‘maaşınızı tartıştırmayın, esas sorunlara odaklanın’ dediğimizde kibir yapacağınıza birazcık dinleseydiniz, bugün belki de bir takım yapısal problemler çözülürdü.
Ama maalesef KKTC denilen harikalar diyarının en geçerli akçesi olan ‘zümresel çıkarların ön planda tutulması’ hususu burada da kendini göstermiştir.
Gene yazayım, DAÜ’nün temel sorunu maaş sorunu değil, yapısaldır.
Yönetsel şema ve yönetim şekli bu yapısal sorunların odağıdır. Sevgili sendika bu sorunlarla ilgili ne yapmıştır? Ne gibi baskılar uygulamıştır? Ahbap-çavuşlar, birbirini ağırlar durumundan başka ne vardır?
Bazılarını tenzih ederim ama DAÜ yönetimine girmek için sıra bekleyenlerden, sağ-sol statükolarla kol kola dans edenlerden bir çözüm beklemek de benim saflığım olsun diyeceğim ama birilerinin sizin kör gözünüze parmak sokması şarttır. Bu makalede doğal olarak bu göreve ben soyunmuş bulunuyorum.
Çünkü DAÜ’de kurduğunuz ve KKTC düzeninin bire bir prototipi olan statükonuz bu türden eleştirileri maalesef hakketmektedir.
Dolayısıyla bu yapısal sorunlara el atmadan DAÜ’yü kurtarmak mümkün olmayacaktır diye değerlendiriyorum. Nitekim o günlerde hükümetle marifetmiş gibi imza ettiğiniz (Sonra da marifetmiş gibi sendikada referandumla onayladığınız) protokolün sorunlara çare olmadığı gün gibi ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Hükümet para aktarmak için okuldan çeşitli şeyler istemektedir. Bu isteklerin “şunu şu göreve getirin” ya da “şunu işe alın” şeklinde olduğunu herhalde tahmin edersiniz diye düşünüyorum!
Sizin maaş konuşma merağınız (ve iş birlikçi hükümetlerin kötü niyeti) yüzünden -ki kaliteli eğitimin ucuz bir şey olmadığını bilecek yaştayım- DAÜ en sonunda batacak ve özele satılacaktır.
O zaman da ne olacak bilir misiniz?
“Akademisyenlerin maaş arsızlığı okulu batırdı” şeklinde manşetlere konu olacak, günah keçisi ilan edileceksiniz. Yazık değil mi?
Yazık tabii. O yüzden zümresel düşünmeden toplumsal düşünmeyi en büyük önceliğiniz yapmak zorundasınız!
Son bir not: Geçen günkü sosyal medya paylaşımım sonrası DAÜ’de harçlara karşı örgütlenen öğrencilerimizden mesaj aldım. Geçen hafta bir eylem yapmışlar ve bunlara önümüzdeki günlerde de devam edeceklermiş!
Arkanızdayım çocuklar, elimden gelen tüm yardıma hazırım.
Mücadelenizi selamlıyorum ve bazılarının bunu örnek almasını diliyorum!
Ayrıca size bir tavsiye: Eyleminize destek olmaya kalkacak hiçbir siyasiyi sakın ola aranıza almayın!
Çünkü bu enkazın yaratılmasındaki en büyük paylardan biri de onlarındır!