Son Gazze olayını da daha iyi kavrama adına, ilgili güne de gelince yazılmaya önem verilmektedir. Günümüz özde Gazze genelde Filistin sorununu anlama bakımından yakın tarihi bilmek kadar, herkese de hatırlatak da gereklidir. Bugün olanların yoğun acı katliyam birikimini de bilerek resmen olanları daha kolay anlamaya da yardımcı olacaktır. Çünkü hala son bazı gelişmelerle adeta probaganda algıları tutsağı olmaya kolay zemin hazırlamaktadır.
Bugün 15 Mayıs. Bir gün öncesi de 14 Mayıs. Yakın tarih önemi şu: israilin kuruluşu 14 Mayıs günü. Filistinin önemli sürgün felaket anma günü de 15 Mayıs olarak kabulleniliyor. Tam 76 yıl üzerinden geçti. Konu unutulmadı. Son Gazze konusuna da bakarken, oradaki önemli nifusun 48 yılında Filistin topraklarından zorunlu olarak kaçırılan Filistinlilerden oluşuyor. Şimdi herhalde bu ufak bilgi dahi size neden Gazzedeki Filistinlilerin önemmli kısmı yeniden sürgün olmak istemedikleri sözlerini daha kolay anlamanıza yardımcı olacak sanırım. Sanırım diyorum ki hala onca Filistin soykırıma varan İsrail politikasına karşın Hamas amasıyla veya Hamasın israile karşı eylem yapabilme durumuna terörist değil eleştirenler de epey fazladır.****
Bugün 15 Mayıs. Filistin halkı için sürgün ve vatansızlaştırma felaket günü. Şu anda yaklaşık beş milyon cıvarında Filistin topraklarında sürgün yaşayan Filistinli var. yine, B.M. kararına rağmen Kırkyedide onaylanan Filistin toprakları dışındaki bir yıl sonra boşaltılan Filistinli göçmenlerden söz ediyoruz. Burada şunu ek bilgi olarak verelim: Güvenlik KOnseği iki Filistin devleti kararını aldı. Filistin topraklarının yaklaşık Y.55 verdi. Buradaki Filistinliler bir yana, bir yıl sonra Kırksekizde Filistinde İsrail devlti ilan edildi. Sonra da öteki bazı Filistin topraklarına da el koydu. Şu anda konuştuğumuz felaket günündeki sürülen Filistinliler bu dönemin sürgünleridir. Bunların bir miktarı, Mısırın elinde olan Gazzeye yerleşti. Şimdi İsrail karşısında ikinci sürgüne gitmeueceğiz diyen Gazzeli Filistinlilerin de kökü bu olaylara bağlıdır.
Gazze daha sonra 67 Savaşıyla İsrail tarafından Mısırın elinden alındı. Şimdi yaşanan katliyam soykırımı ise çoğu Filistinliye 76 yıl sonra ikinci vatansızlaştırma hareketidir. Bu bilgiler umarım biraz göçmenlik yaşayan K. Kıbrıslılara bazı duygularını kıpırtıya çevirir.
Önemli başka konu da Filistin harektinin temeli Sürgündeki Filistinliler yaptı. Bedeli de onlar ödedi. Ürdündeki Kara Eylül bunların yetmişteki acıtıcı gerçeğidir. Lübnandaki Filistinliler ise direk İsrail şkal girişimiyle Telzaatar ve Sadra Şatila katliyamlarıyla da ödediler. Önemli Filistin liderlri suikasla katledildi. İşkal altı direnişi seksenlerde daha da canlanmaya başladı. Zaten Batı Şerya ve Gazze ile Doğu Kudüs de ayni 67 yılı savaşı sonrası İsrail eline geçti. Tam da sürgündeki Filistin hareketi de harekete geçtiği dönemdi. Bunlar önemli tarihi dönemeçlerdir. Ne zaman Filistin hareketi hem liderliği Tunusa sürüldü ve önemli darbeler sonrası Arafatın İsrail dışındaki silahlı mücadeleden vaz geçince unutuldu.
Başka açıdan: ilk başlarda özellikle 48 yılında sürgünleştirilen Filistinliler için vatana dönme veya tazmin edilmeleri kararları vardı. FKÖ ile öteki örgütlerin mücadele döneminde de her masayya oturulunca işkal altı topraklardan çekilme ve sürgündeki kesime dömüş veya tazmin edilmeleri talepleri vardı. 93 Oslo ve sonra Amerikada yapılan anlaşma ile FKÖ işkal altı topraklarına doğru dönüş yaparken, bir konu da yavaş yavaş asır altı ediliyordu. Sürgündeki Filistinli durumu da giderek konuşturulumaktan çıkarıldı.
Tüm bunları neden yazdım: Gazze olayı da gösterdi ki probaganda ağı güzel işledi. Sanki Hamas ve İsrail ikilemli konuya daraltıldı. Hat da adı Filistin yönetimi olan kesim dahi çenberin dışında. Böylelikle genel Filistin boyutu dıştalandı. Bu politik zemin birçok çevrenin işine geliyor. Başta islam dünyası tarafsızmış gibi durmasına damıtılan gül suyun gibi geldi. Filistin konusu ise soykırıma rağmen bizdeki ne yazık bazı aydınlar dahi Hamasla indirgeyip özünden kaçırıyorlar. Sürgündeki Filistinliler mi, onlar çoktan unuturuldu. Kimse Filistinlilerin gazbedilen topraklarına dönme durumunu hem de güvenlik konsey kararına rağmen konuşmuyor.
Yine de sürgündeki Filistinli kamplara giden bazı batılı gazetecileri şaşırtan gerçek yüzlerine vuruyor: Filistinlilerin elinde sürüldükleri evin anahtarını hala tutuyorlar. İlk sürgüne çıkanların ölmesine rağmen torunları hala dönme umuduyla bunu taşıyorlar. Nitekim, BBC yayınındaki günü deyerlendiren yazıda bu anahtar konusu yerini buluyor. Sürülen, ezilen ve hala umudu olan Filistinliler. Gazzede imha edilmelerine rağmen ikinci sürgüne direnen halk. Varsın birkaç kendini pazarlalyan aydın hala Hamas yobazlığı desin.
Son İsrail eksenli habere bakın: Hamas bazı ülkelerde planlar yapıyor. İsraile karşı eylem yapacaklar deniliyor. Peki işkal altı toprağında olan bir halk direnme hakı yokmu. Tabi cümlenin başına Haması koyup da probaganda algısıyla haklılık aramanın da paradoksal gerçeği ile karşılaşmaktayız. Son not: sadece Gazze de Hamas direnmiyor. Öteki sol denecek örgütler de var. onlar öyle işki masalı batı fonlu Hamas bakışı yapmıyor. Yaşadıkları tarihin acı birikimiyle ayakta kalmak için mücadele ediyorlar. Acı olsa da şunu da soralım: Hamasın Yedi ekim eylemini herkes kendi penceresinden konuştu. Ama şunu hep eksik braktı: peki Hamas eylemi yapmasaydı, zaten Filistin sorunu unuturudldu. Filistinsiz Ortadoğu projesi işliyordu. Sudi Arabistan da katılma sonucuna geldi.
Bir de gçmişten: eFKÖ haklılığını duyurtmak için probaganda yaptı. Üstelik onu tanıdan geniş dünya solunolmasına rağmen, Fİlistini hesaba batı pek takmıyordu. Nezaman mı başladı: FKÖ uçak kaçırarak ve azı silahlı eylemler gerçeknişletirildikten sonra konuşulmaya başlandı. Batılı medya hep aşırılıkçılar, anarşisler diye suçladı. Ses getiren eylemleri suçladılar. Daha srt tutumlar yaptılar. Ürdüne kara eylğl katliyamını dahi yaptırdılar. Fakat acıdır, dünya bu koşullarla Filistin sorununu tanıyordu. Birçok ülkeden “bizden dahi” Filistine gidip savaştKıs bir FFilistin anısıyla günümüze geldik. Dileyim, daha iyi Gazze analizi olsun. Soykırım sesiz tanıklığından kurtulalım