Geçtiğimiz çarşamba günü Dünya Bankası tarafından yürütülen Kıbrıs’ta Ekonomik Yakınlaşmayı ve Entegrasyonu Destekleme Programı kapsamında hazırlanmış olan “Fırsatların Paylaşılan Refaha Dönüştürülmesi” konulu 2024 Makroekonomik İzleme Raporu’nun sunum ve paneli etkinliğindeydim.
Çok önemli konuları dile getirildi gerek konuşmacılar gerekse izleyenler tarafından.
Benim için en çarpıcı bilgiler; Kıbrıs’ın bu kuzey yarısındaki ekonominin, Covid-19 Pandemi öncesi düzeye gelmiş olması; ortalama bireysel gelirin pandemi öncesi gelirine göre artışmış görünüyor olmasına karşın, alım gücünün düşmüş olması ve gıda enflasyonun da Avrupa ülkeleri arasında en yüksek değerde bulunması; kadın istihdamının genel olarak nispeten artmış görünmesine karşın, Mağusa’da düşmüş olması; kadın ve erkek arasında eşit işe eşit ücret dengesizliğinin devam ediyor olması; kadın ve erkeklerin yoğunlaştığı işlerin iyice ayrışmış duruma gelmesi; erkek istihdamın yoğunlaştığı iş kollarında, işgücünün göçmen, yabancı ve yerli olması bağlı olarak ayrışmasının daha da artmış olması!
Bir kent plancı olarak benim için en düşündürücü olan ise fırsatların nasıl paylaşılan refaha dönüştürülebileceği, bunun için de yoksulluğun, daha da önemlisi toplumun tümünü kesimlerini sarmalayan yoksunluğun nasıl giderebileceği!
Fırsatların refahın dönüştürülmesinden daha da önemli olan bu refahın, eşit ve adil bir biçimde paylaşılabilmesi.
Refah, bir toplumun genel yaşam kalitesi, ekonomik fırsatlar, iyi bir iş, maddi güvence, nitelikli ve sürekli eğitim, sağlık, adalet ve korunmuş bir çevre demektir. Eşitsizlik, yoksulluk, yoksunluk, ayrımcılık ve çevre sorunları toplumsal refahı tehdit eder.
Yoksulluk ve Yoksunluk
Yoksulluk gelirle ilgilidir. Yoksulluktan daha da önemlisi yoksunluktur. Yoksunluk gelirle ilgili değildir; ulaşım, eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, eğlence dinlence, güvenli yaşam ve benzeri kamusal hizmet ve temel insan haklarına erişimin eksikliğidir, ekonomik bir sorun olmanın ötesinde, temel insan haklarının ihlalidir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, yoksulluk kırsal bölgelerden çok kentsel bölgelerde var diyebiliriz, gözlemsel olarak. Çünkü yazık ki; yoksulluk konusunda güvenilir, kaliteli, güncel, geçerli veri ve bilgi yok. Öte yandan yoksunluk, yoksulluğa göre çok daha yaygın, etkili ve vahim bir durum.
Zenginimiz de yoksulumuz da etkileniyor bu yoksunluktan. Bunca yıllık meslek, deneyimimle, yapılan mekânsal planlama çalışmalarına dayanarak söylüyorum bunu…
2015 yılından bu yana yürürlükte olan Ülkesel Fiziki Plan çalışmaları sırasında elde edilen bilgi ve veriler, yoksunluğun yaygın bir şekilde etkili olduğunu göstermektedir.
Kuzey Kıbrıs’ta 1974 yılından bu yana, nüfus arttı, kentler büyüdü, genişledi, yeni yerleşim alanları, mahalleler oluştu değil mi? Peki kaç tane daha yeni okul, kreş, inşa edilmiştir? Kaç tane yeni hastane, sağlık ocağı yapıldı?
Okul, hastane beklerken, bol bol cami yapılıyor!
Kentlerde ulaşım altyapısı, trafik felaket durumda, enfarktüsün eşiğindeki, damarları tıkalı kalp gibi adeta! Kentler arası ulaşım ise keza ayı durumda!
Enerji altyapısı düğüm olmuş durumda, katı atık altyapısı hala eksik, atık su kanalizasyon altyapısı bir türlü yaygınlaştırılamadı, su altyapısı derseniz yetersiz!
Yollar delik deşik, karanlık, güvensiz! Ülkenin doğusundan batısına, kentlerin içinde ulaşım altyapısı, trafik rahatlatılması, haberleşme, atik ve benzeri altyapı yatırımları Ülkesel Fizik Planda planlandığı gibi acilen yapılması gerekirken, cumhurbaşkanlığı yerleşkesi ve çevresinin düzenlemesi yapılıyor!
Eğitim, sağlık hizmetleri kamu tarafından verilmesi gerekirken özel sektöre teslim edilmiş durumda! Paranız da olsa, ulaşılabilir uygun konumlarda yeterli, güvenli ve kaliteli sağlık hizmeti, eğitim hizmeti alabilmek mümkün değil! Gücü ve olanağı olan güney Kıbrıs’taki okullara ya da kuzeydeki can pahası ücretli özel okullara gönderiyor çocuklarını.
Örneğin Lefkoşa’da orta ve üst gelir grubunun yaşadığı Gönyeli, Yenikent bölgesindeki nüfusa yetecek sayıda, kapasitede uygun konumda, kaliteli kamusal eğitim veren okullar yok! Tüm adaya hizmet veren en büyük hastane artık hem nitelik ve nicelik olarak ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Lefkoşa kentinin ihtiyacına bile cevap veremiyor.
Uygun konumda, kapasitede bir hastaneyi 50 yılda yapamadık, olanı da çağdaş bir şekilde geliştiremedik…
Parklarımız yok, toplu taşımacılık yok, güvenlik derseniz, hiç emin değiliz, elektrik hem yok hem de olan cebimizi yakıyor.
Ama bol bol kumarhanelerimiz var, koca koca apartmanlarımız, havuzlu villalarımız var, dağlarda, kıyılarda ormanlarda dere yataklarında, bir taşkın oldu mu suların bastığı, önündeki pahalı arabaların sular içinde kaldığı, haberleşme altyapısının olmadığı, elektriklerinin kesildiği, okulunun, çarşısının, parkının, kreşinin olmadığı.!
Yoksulsanız da varsılsanız da yoksunsunuz buralarda! Hak ihlalinin alası yaşanıyor bu topraklarda. Toplumun kırılgan kesimler üzerinde çok daha fazla etkili oluyor bu yoksunluklar çifte hak ihlali yaşıyorlar!
Peki ya Çare!
Yoksulluk ve yoksunlukla mücadelede, eşit ve adil bir refah paylaşımı şart!
Eşit ve adil refah paylaşımı ise, İnsan haklarının, kentli haklarının, çevre haklarının gözetilerek, hak temelli bir anlayışın benimsenmesiyle mümkün olabilir. Bu haklar üzerinden ekonomik, sosyal, çevresel ve mekânsal politikalar geliştirilmelidir.
Birleşmiş Milletlerde kabul edildiği 2015 yılından bu yana buralarda bir türlü siyasetin ve sektörel politikaların ana ekseni haline gelemeyen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleriyle uyumlu sürdürülebilir bir kalkınma esas olmalıdır!