1974 yılında yaşanan savaş ve yapılan ateşkes antlaşması ile oluşan bölünmüş adamızın kuzeyindeki statüko Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye‘nin bir alt yönetimi olarak tanımlanmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin anayasasını ve toprak bütünlüğünü korumakla yükümlü Türkiye, garantör ülke olma sorumluluğunu unutarak adamızın kuzeyine nüfus taşıyarak demografik yapıyı bilinçli olarak kendi çıkanları doğrultusunda bozmuş ve her seçime müdahale ederek kendine bağlı kukla idarecileri başımıza oturtmaktadır.
Anayasada bulunan geçici onuncu maddeye dayanarak, asker, polis, Merkez Bankası ve itfaiye Türkiye’ye bağlıdır.
Eğitim sistemi, milli Eğitim Yasası ile Türkiye’nin paralelinde yürütülmek zorundadır.
Vergi Dairesi, Gümrükler, Vakıflar İdaresi, Bankacılık Sistemi, Tapu, Kadastro işleri hep Ankara’ya online bağlı olarak idare edilmektedir.
Üniversiteler, Türkiye Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK), tarafından izinli olup, denetimleri de Türkiye yapmaktadır.
Elektrik üretiminin büyük kısmı Türkiye’nin AKSA şirketine devredilmiş olup, bu şirkete alım garantisi verilerek, halk pahalı elektrik tüketmeye mahkûm edilmiştir.
Avrupa Birliği‘nin yıllık 26 milyon metre küplük üretim yapma kapasiteli, Kumköy’e kurmak istediği denizden su arıtma tesisi reddedilerek, Türkiye’den su getirilerek, ‘Kıbrıs’a Su Satma Projesi’ hayata geçirilmiş ve bağımlılık sağlanmıştır.
Ercan Havaalanı özelleştirme yalanı ile Türkiyeli bir iş adamına devredilmiş, kendisine yapılan maddi ayrıcalıklarla bu kişi halkın parası ile daha da zengin edilmiştir.
Adamızın kuzeyinin en güzel doğal alanları, sahilleri, Türkiyeli iş adamlarına peşkeş çekilerek yaratılan maddi teşviklerle çevre tahrip edilerek devasa turistik tesisler kurdurulmuştur.
Ülkenin tarım alanları ve doğal güzelliklere sahip alanları yap-satıcılara açılmış, yapılan yasal düzenlemelerle Türkiye vatandaşlarına avantaj sağlayıcı teşvikler yaratılarak, kuzeyin kolonileşmesine zemin yaratılmıştır.
Adanın kuzeyi kara para aklama, insan kaçakçılığı, kumar, fuhuş, diploma satılması gibi faaliyetlerle yıllık olarak yüz milyar dolarlık bir rantı Türkiye’ye aktarıyorsa Türkiye yetkilileri bu rantın durmasına asla izin vermezler.
Bu gerçekler ortada dururken, bunları dilendirmeden, sadece buradaki kukla yöneticilere yönelik söylem ve eylem yapmanın hiçbir etkisi yoktur.
Gerçekleri bilip, susmak veya bilmezlikten gelip kuklaları hedefe almakla hiçbir yere varılmaz, aksine, burada demokrasi vardır, grev-eylem yaparız, hatta başbakanlığın kapısını bile kırarız gibi bir görüntü yaratılarak, işgalciye destek olunmaktadır.