Yazıyı yazarken ki ana dayalı konuyu ele almaya çalışıyorum. Hayvancıların eylemi devam ediyor. Yönetici konumdakiler ise hala diyalok falan yapma niyetinde değil. Zaten olay başlangıcındaki paradoks herşeyi anlatmaya yetiyordu. Hayvancılar makamların önünde eylem yapıyordu. Kapılar zorlanıyordu. Fakat ilgli hem de baş makamcı ile eğitim makamcısı olaylarla ilgilenme yerine Lapta çevresinde çocuklara süt dağıtıp eğlence yapıyorlardı. Nedense karikatürüslerin dahi gözünden kaçtı. Güzel karikatür olamaya adeaydır. Üstelik eylemi yapan hayvancılar olup süt üreten kesim gibi önemli gerçek vardı. Üreticinin eylemi ve bu üretilen sütü alıp bedava dağıtıp eğlenen makamlar. Herhalde bu tip örnek ancak K. Kıbrısın tarihine yakışır. Anımsarsanız, Anan planı döneminde insanlar yağmur altında dayak yerken, hem de Türkiyeli Şükrü bakanla birlikte Orofoda muz bahçelerinde geziyorlardı. Bunlar bizim resmi siyasal tarihimizin ne yazık normaleşen külütrel davranışa dek varan gerçeklerimizdir.
Tekrar edeyim: hayvancıların eylemi hala sürüyor. Önerdikleri “ital et durdurulsun” önerisi hala karşılık almadı. İşaret edilen gün ise yarın. Belli ki makamcılar kendi gerçklik durumuyla davranıhlr. Fakat, görünüş mualif çizgi de dalgalarla dolu. Kimin ne yerde duruşları bazen tersinden de gelişiyor. Nekadar itiraz etseler de Restorancıların tutumu bunun aynasıdır. Hem destek hem başka tersten açıklama artık kafaları da karıştırmaya adaydır. Çok basit çelişkiler ve normal olması gereken durumların da olmadığı karmakarışık savurganlıklar uçuşmaktadır. Üstelik çözüm veya öneri yapma sınırının kulanılacak yetkinin de talimatla bağlandığı ikilemler de var. bu arada unutmayalım: ilişkiler baze kayganlıklar da getirir. Talepler ise her an değişime potansiyeli taşırken, tek olmayan basit diplomatik davraış dahi olmamasıdır.
Konuyu anlamada önemli bazı gerçekleri ne yazık yeniden hatırlatmak gerekir. Öyle gerekir ki normal ülke davranışı veya sanki demokratik tavırmış gibi eleştirilerin de ielrde zararını da çok çekeceğimiz kesin. Sakın ha son olaydaki Polisin tutumu veya makamcıların kaçışla sesizleşmesine kanmayalım. Dileyen çok daha basit eylemi yapsın. İçnde siyasal olgu katıp hele de Türkiyeyi eleştirsin. Göreceksiniz ozaman gerçeği…
Ülkemizin durumunu düşünerek analiz yapmak gerekir. Son durumun koltuktakiler dğeil onları oraya taşıyanların belirleceği de akıla eklenmelidir. Yoksa sahte pehlivanlık gösterileri olmazdı. Zaten sorunun yanıtı şu andaki yönetimin nasıl kurulduğunu hatırlarsak yeter ve artar. Hele en basit kuralın dahi olmadığını da konuyla alakalı açıklama yapma olayında gördük. Tarım bakanı veya başbakan değil de Ulaştırma makamdan gelmesi kuralsızlığın ve beceriksizliğin en hafif durumudur. Üstelik dili küfre en çok yakın olan, kendihle alakalı mal varlığı dahi tartışılan makam olup hiç de sıkılmama duruşuyla ünlenmesi yaklaşımı herşeyi anlatmaya yetiyor. Elbet kulanılan dil ve sokak tepkisi sonuçta onun makamındaki kapıların bedeli ödemesine neden oldu.
Olayın özünde ise şu yatıyor: ta baştan yapılan kurumsallaşma konuların yerleşmesi politikasının sonuçlarıyla karşılaşyoruz. Duyulan bazı taleplerin tutarsız olduğu kavransa da nedeni ta baştaki kurulan yandaşlama rüşvetleme bakışının sonudur.hat da daha önce yapılan eylemler ve kapı arkasında olanlar nedeniyle kuşkularla gelcek öngörmeme ikilemi epey yaygındır. Yine de sendikalar ve muhalefet destek buldu. Kamuoyu anlamaya çalıştı. Medya nekadar yardımcı oldu bilemem. Makamcılar ise daha kurdurtulan hükümet koşullarının adeta altında eziliyor. Yapılan açıklamalar ise pekde konuyla alakalı değildir. Diplomatik ilişkiye dahi yer olmayan ama tepki konulan ikilemde olaylar savruldu. Alışılmamış bir polist tutumu da görüldü. Önceki polis olaylarınu hatırlayanlar nedense bunu araştırıp sorgulamadı. Ölen arkadaşları için eylem yapan gençleri ayni yerde nasıl dövdükleri unutuldu. Onun için sakın son boyutla olayı sınırlayamalım. Bu arada hayvancı konusunun da dikatle ele alınması şart. Tek gerçek, sistemi sorgulamayan, hat da siaysal kurumsal önem verilmeyen tam da K. Kıbrıs tipi eylemi izliyoruz. Alışılan geçmiş tekrarı veya yeni ayar çektirme ikilemi de her an karşımıza gelecek gerçeği var. öyle var ki daha önceleri de gördük. Ama itiraf önemli: tıpkı nifusu bilinmeyen ülkemiz ayni zamanda kaç hayvanın varlığı da bilinmiyor. Bilinmeyen diayrda bilinme kılma da oldukça zor. Et konusuna daraltılan konu ise nifus bilinmeden nasıl et ihdiyacı tesbit edileceği de aşka kuşku.
Toplamta tam bir K.Kıbrıs gerçeği yaşıyoruz. Dileyen dilediği yerden alıp kendine yon tar. Muhalif veya iktidarcı olma yannda mesleki veya bireysel çıkarın da üstüste eklenengelişmelerdir. Yanlışla başlanan, rüşvetle süslenen, yeri geldiğinde de patlayan tuhaf yapımız hep bilinmezliklerle doludur. Fakat resmen gelinen aşamada yetkileri verip sırf koltuk hesabın okunduğu yerde sorun çözme yerine küfretmek veya talimat bekleme sıkışlamasına uğramaları da normaldır.
Öyle bir eylem ki şu destekliyor derken, ansızın tersi olma potansiyeli de var. hayvancılar sistem içinde hepm alma hem de aldıkalrını koruma refleksi içindedir. Küçüm üretimin karakterisliğidir. Değişim değil de var olandan en iyi yararlanma durumudur. Bunun toplumsal aptlamaya gitmesi ise var olan memnuniyetsizlik ile fırsatları kulanma dürtüsü olduğu kesin. Hele de fmakamcıların anlaşılmaz gibi olup kulandırılan duruşla durumun uzamasına da neden olmaktadır. En iyisi mi Metin beye soralım. Buradaki koordinasyon komitesindeki karar alıcılara havale edelim. Öyle ya böylesi toplumsal dalgalanma durumunda sırf gezme amacıyla önemli kaynakla Tatar Avusturulyaya gidermiydi: umurunda bile değil. Son örnek de bundan, Ersin beyin ziyaretinde kaç işi olduğu ve nekadar harcama yapıldığı bilinmiyor. Belirtik ya hep belirisizlikler, bilinmeyenlerle el yordamıyla bilgi bulup deyerlendirme sorunları yakalamaya çalışıyorum.