“Kurallara dayalı eski uluslararası düzen artık gerçekte mevcut değil. Elbette yasalar, yapılar ve zirveler yerinde duruyor. Ancak BM Güvenlik Konseyi ve Dünya Ticaret Örgütü gibi temel kurumlar, üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle düğümlenmiş durumda. Rusya, ABD tarafından güçlendirilmiş normları bozmaya, Çin ise kendi alternatif düzenini inşa etmeye kararlı. Washington bile Soğuk Savaş sonrası küreselleşmenin temel ilkelerinden uzaklaşıyor. Brezilya, Hindistan, Türkiye ve Körfez ülkeleri gibi bölgesel güçler, soruna göre hangi ortakla bağlantı kuracaklarını seçiyor. Biden döneminde çok taraflı eylem için en üst noktası olan Rusya’ya karşı mücadelesinde Ukrayna’ya verilen destek bile büyük ölçüde Batı’nın girişimi olmaya devam ediyor. Eski düzen çözülürken, birbirleriyle örtüşen bu bloklar onun yerini neyin alacağı konusunda yarışıyor, rekabet ediyor.”
Amerikan müesses nizamının fikir üreticilerinden Foreign Affairs’teki Ben Rhodes imzalı yukarıdaki geniş alıntı küresel siyasetteki ve emperyalist kamplar arasındaki rekabete dair “somut şartların somut tahlili”ni yapıyor.
Amerikan hegemonyasının gerilediğini, bu gerilemeyle birlikte yeni aktörlerin ortaya çıktığını emperyalist sözcüler de kabul etmeye, itiraf etmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında “muzaffer” ABD öncülüğünde tesis edilen uluslararası düzen çatırdıyor. “Kurallara dayalı” dedikleri eski uluslararası düzen Amerikan emperyalizminin ve ona bağımlı/sadık aktörlerin diledikleri zorbalığa imza attıkları “egemenlerin düzeni”ydi. Öyle ki işgaller, saldırılar, savaşlar, toprak gaspları hepsi bu düzenin yansımalarıydı. İsrail “bu düzen” sayesinde Golan Tepeleri’ni ilhak edebildi, Amerikan emperyalizmi–Irak, Afganistan- işgal edebildi, Fransa Libya’yı bombaladı, Suriye, Yemen iç savaşa sürüklendi. Rusya da bu kuralsızlığa dayalı “kurallar” sisteminden yararlanarak Ukrayna’ya savaş açabildi.
Şimdi bu düzen sarsılırken, küresek aktörler, hegemon güçler “yeni”nin kendi perspektifleri doğrultusunda inşası için büyük bir rekabet içerisinde.
Tam da Gramsci’nin dediği gibi “şimdi canavarlar zamanı.” Eski ölüyor, ama yeni doğamıyor…
∗∗∗
Sorun da burada ortaya çıkıyor. Eski düzenin bekçisi olan “kolektif emperyalizm” yeni oyunculara karşı –Rusya, Çin- safları sıklaştırmaya çalışırken cephe hattında gedikler veriyor. Çünkü artık “rıza üretemiyorlar” ve küresel Güney’i de karşılarına almış durumdalar. Foreign Affairs’teki yazıda da belirtildiği üzere Ukrayna meselesinin Batı’nın üstüne kalması bu durumun en çarpıcı itirafı.
İsviçre Burgenstock’taki Ukrayna Barış Konferansı’nda yaşanan çatlaklar ve sonuç bildirgesine Brezilya, Suudi Arabistan, Hindistan, Güney Afrika, Tayland, Endonezya, Meksika ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi “küresel güney” ülkelerinin Amerika’nın öfkesini çekme pahasına imza atmaması bir diğer dikkat çekici örnek.
Kapitalist-emperyalist sistemin krizleri artık sistemin ana merkezlerini de vuruyor. Ancak kapitalist-emperyalist çelişkilerin şiddetlenmesi her emperyal merkezi aynı oranda vurmuyor. Emperyalist hiyerarşi içinde farklı güç odakları var. Hegemonik gücünde bir düşüş yaşansa da bir numaralı emperyalist güç olan ABD, tüm olanaklarıyla yeni aktörlerin önünü kesmek, oyun kurmalarını engellemek için seferber olmuş halde.
Önlenebilir Ukrayna savaşı tam da bu nedenle çıkarıldı. Emperyalist cephenin tahkimatı, yeni aktörün çaptan düşürülmesi, yeni kaynakların oluşturulması için Ukrayna savaşının kibriti çakıldı.
∗∗∗
Emperyalist-kapitalist sistemdeki yapısal kriz için savaşın uzun yıllara yayılması gerek. Bu niyet geçen hafta yapılan iki büyük zirvede de ortaya kondu. Gerek İtalya’daki G7 Zirvesi gerekse de İsviçre’de 100’e yakın ülkeden temsilcinin katıldığı Ukrayna Barış Konferansı’nda savaşın daha da genişletilmesi yönünde kararlar alındı.
Batı emperyalizmi safları sıklaştırıp yeni cepheler, ittifaklar kurarken karşı taraftan da hamleler geliyor. ABD/NATO’nun yalnızlaştırmaya çalıştığı Rusya lideri Putin’in Kuzey Kore ve Vietnam turu, Çin ile Rusya arasındaki ittifakın BRICS+ ve ŞİÖ üzerinden yeni aktörlerle genişletilmesi hepsi birer etken. Rusya ile Kuzey Kore arasında imzalanan “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması” doğrudan Washington’a bir mesaj. ABD’nin Rusya’nın etki alanındaki ülkeleri ayartma girişimine karşı Rusya’da kendi oyununu kurmaya çalışıyor. Washington’ın Putin’in ziyaretlerinden rahatsızlığının arka planında da bu hamleler yatıyor.
∗∗∗
ABD’nin başını çektiği Batı ittifakının Rusya’ya diz çöktürme, Çin’i kuşatma hamlesi yeni gerilimlere gebe. Sorp lider Aleksandar Vucic’in önümüzdeki 3 veya 4 ay içinde dünyayı ciddi bir çatışmanın beklediği yönündeki açıklamasının arka planında da bu kışkırtılan emperyalist rekabet var. Savaşlardan beslenmen emperyalist sistemin doğası bu; Çatışma ve gerilimler kaçınılmaz.
Tüm bunlar olurken emperyalist tekeller karına kar katıyor. Küresel savunma şirketleri, Soğuk Savaş’tan bu yana en “parlak” günlerini yaşıyor. Silah fabrikaları habire silah ve mühimmat üretiyor. Lockheed Martin, Northrop Grumman ve General Dynamics gibi Amerikan silah tekelleri üretim kapasitesini tarihi bir seviyeye çıkarmış durumda.
Nükleer silahlanma yarışı da hızlandı, savaşa hazır durumdaki nükleer bomba sayısı artıyor. Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Kampanya’ya (ICAN) göre, nükleer başlık sahibi 9 ülke geçen yıl bu silahlara 91,4 milyar dolar harcadı. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI) raporu da ICAN bulgularına paralel olarak giderek daha fazla nükleer silahın savaşa hazır hale getirildiğini ortaya koydu.
Başa dönecek olursak; Eski düzen çözülürken, birbirleriyle örtüşen bloklar onun yerini neyin alacağı konusunda kıyasıya bir rekabet içerisinde. Sözde “kurallara dayalı” dünya düzeni dağılmaya yüz tutan Amerikan emperyalizminin bu durumu sükunetle karşılaması, kendi doğasına aykırı. Emperyalist rekabet yeni vekâlet savaşları yaratacaktır. Sırp lider Vucic’in işaret ettiği tehlike de buydu!