Mustafa Akıncı’nın yazıya döktüğü ve ‘Söylem yayınları’ tarafından Şubat-2024’de basılmış 467 sayfalık “YAŞANDIĞI GİBİ” kitabı, yakın siyasi tarihimize ışık tutma çabasıyla malul bir kaynak kitap niteliğinde. Akıncı, 1975’ten başlayarak 1990’a kadar her bir yıl için bir başlık atmış ve siyasi olayları bu başlıklar altında değerlendirmiş. Önce kitabı baştan sona bir okudum. Sonra da bir eleştiri yazısı yayınlamak için 1975’ten başlayarak 1983’e kadar her bir yıla ait yazılanların eleştirisini yaptım ki epeyce yer kapladığını fark ettim. Zaten Akıncı’nın, 1975’ten 1990’a, her yıl için, yakın siyasi tarihimizi bu kadar çok sayfada anlattığı kitabının bütünlüklü bir eleştirisini birkaç makaleye sığdırmanın da yetersiz kalacağını peşinen yazmalıyım. Ancak eleştiri yazısının uzunluğundan sıkılacak okuru da düşünerek, diğer yıllarla ilgili eleştirileri ileriki tarihlerde yayınlamak üzere sonraya öteledim. Ve yakın siyasi tarihimizin en kritik olanından, 1983 yılından başlamayı uygun gördüm.
Akıncı biraz da otobiyografi tadındaki kitabında, belki de pek çok okurun ilk kez karşılaşacağı kendi yaşamından kesitlere de yer vermiş. Bizde uzun yıllar aktif politik yaşamda kalmış kişilerin özellikle de politik hatıralarını yazıya dökmesi az rastlanır bir durumdur. Bu nedenle “akıcı ve anlaşılır bir dille yazılan ve Kıbrıs yakın tarihinde yaşanmış pek çok olaya ışık tutacak nitelikteki bu kitap için harcadığı emek-zamandan dolayı Akıncı’yı kutlamak gerekiyor” diye de peşinen belirtmiş olayım.
15 KASIM 1983’E NASIL GELİNDİ?
Akıncı, 15 Kasım 1983 tarihini yılın en önemli olayı olarak belirtmiş kitabında. Bu tarih aslında yalnızca 1983’ün değil Kıbrıs Sorununun da en önemli dönüm noktalarından birisi ya… Akıncı’nın, KKTC’nin ilanına giden süreçte, Denktaş, Başbakan Çağatay, TKP CTP’li vekil ve yöneticilerin siyasi söylem ve önerilerini şöyle özetlemiş:
Denktaş’ın, ‘Kıbrıs’ta iki bağımsız devlet fikrinin eskiden beri’ desteklediğinin ve Kıbrıs’ın ‘ele geçirilen kısmının Türkiye’ye bağlanmasının temel arzusu’ olduğunun kanıtının, 1975 Kurucu Meclisinde Anayasa tartışmaları sırasında federal çözümü savunanları kastederek kulaklarıyla işittiği şu sözleri olduğunu yazmış Akıncı: “Nedir bu arkadaşların itirazları? Altı ay sonra tek maddelik anayasa yapacağız ve diyeceğiz ki: Anvatan’a bağlandık nokta!” (Sf.196)
Başbakan Çağatay’ın ise daha 1981 yılından itibaren kurulma ihtimali bulunan ‘Bağımsız Türk Devleti’ni tanımaya hazır devletler bulunduğu’ sözlerini öne çıkarmış. (Sf.197)
PASOK lideri ve Yunan Başbakan Andreas Papandreu ile 1983’te yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Kiprianu’nun: ‘Türk askeri adadan çekilmedikçe adada müzakere etmenin anlamı yoktur’ söylemlerine, 13 Mayıs 1983 tarihli BM’nin 13/253 (1) sayılı kararının eşlik etmesinin KKTC’nin ilanını tetiklediğini belirtmiş. (Sf.197)
Sonrasında, TC 12 Eylül Askeri cuntası, Dışişleri Bakanı İlter Türkmen ile Denktaş’ın birbiriyle örtüşen ‘ayrı devlet ilanı’ açıklamalarına, Dr. Küçük tarafından da desteklenip o zamanların en yüksek tirajlı Halkın Sesi gazetesi manşetlerine çıkarılmasıyla, siyasetin gündemine hızla taşındığını, buna karşın, TKP Genel başkanı Durduran ile CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün verdikleri demeçlerde, federal çözüme takoz olarak gördükleri ayrı devlet ilanına net bir dille karşı çıktıkları vurgulanmış.
17 Haziran’da KTFD Meclisinde Kıbrıs Türk halkının self determinasyon hakkı olduğu oylamasına, TKP’nin olumlu ve CTP olumsuz oy verdiğini aktaran Akıncı, bu hakkın farklı amaçlar için kullanılmasını isteyen Durduran’ın, Denktaş’ın adım adım ayrı devlet ilanına giden yolu döşemekte olduğunu göremediğini ima etmiş. (Sf.200)
Buna karşın 27 Mayıs günü kendisiyle yaptığı görüşmede ayrı devlet ilanı konusunda Denktaş’a: ‘Kıbrıs Türk Halkının kendi kaderini saptama hakkı tartışma konusu yapılamaz’ dediğini aktaran Akıncı devamında:
‘Kıbrıs Türk Halkı kendi kaderini saptamadaki kararlılığı bir referandumda perçinlenebilir. Ancak bu aşamada referandum, bağımsız bir devlet ilanı noktasına vardırılmamalıdır. …Kıbrıs Rum yönetiminin, iki halkın ortaklığına dayanan federal bir çözüme yanaşmaması durumunda da Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti halkın oyu ile ilan edilmelidir’ deyivermiş (Sf.202)
Ancak Akıncı, bir yandan tartışma konusu yapılamayacağını söylediği Kıbrıslı Türklerin self determinasyon hakkının son çare olarak kabul edilebileceği belirtmiş. Sonuçta bu önerisinin tıpkı eleştirdiği Durduran’da olduğu gibi, kendi deyişiyle ‘ayrı devlet ilanına giden yolun Denktaş tarafından döşenmekte olduğunu, üstelik de 1975 Kurucu Meclis yıllarından biliyor olmasına rağmen görememiş!. Ve bu noktayı kitabında atlayıvermiş.
KKTC İLANINDA AKINCI İLE DURDURAN-HALK DER ÇATIŞMASI
Akıncı kitabında, TKP Parti Meclisi’nin KKTC’nin ilanından sonra oy çokluğuyla aldığı 6 maddelik kararının beşinci maddesinde: ‘Devlet ilan etmeğe kalkmanın, hatta söylenmesinin bile Rum Yunan ortak girişimine yardım etmek’ anlamına geleceği nedeniyle karşı çıkılması gerektiğine karşı, Fuat Veziroğlu’nun ‘Kıbrıs Türk halkının düşmanlarına karşı’ tahtaravalli siyaseti güden TKP’den istifasını aktarmış. Bu noktada Veziroğlu’nun Rumları barış yapılacak bir komşu değil de düşman gördüğü konusunda Akıncı nedense bir yorum yapma gereği duymamış. Ancak Veziroğlu’nun istifa haberini evine telefon ederek veren Durduran’ın kendisinin partiden istifa edip etmeyeceğini merak ettiği için bunu yaptığını ve yıllar sonra da ‘partiden istifa edecek adam daha sonra partiye başkan oldu’ dediğini belirtmiş. Durduran’ın bu sözleri partiden istifalar karşısında kendisinin ‘ikircikli düşüncesinden’ kaynaklı olabileceğini değil de, kendisine olan husumetinden kaynaklanmış olabileceğini mi anlatmak istemiş? Nitekim Akıncı’nın kitabının pek çok bölümünde ileride Denktaş, UBP ve sağ cenaha yaklaşacak pek çok vekilin (Veziroğlu, Erbilen, Özbaflı vb.) TKP’den ayrılmasında Durduran’ı ve Halk Der’cileri işaret etmiş olması bu ikili arasında bir siyasi anlaşmazlığın varlığını doğruluyor. Öte yandan yine ileride pişmanlık belirtip Denktaş’a yanaşan ve KKTC’yi savunacak olan Bozkurt’u, TKP’nin yedinci kurultayında, sırf Durduran ve Halk Der kökenli meclis üyelerinin oyunu almak için ayrı devlet ilanına karşı çıkmış olmasını ironiyle öne çıkarması da bu anlaşmazlığın bir ürünü olsa gerek. (Sf.206)
Demem o ki; Bozkurt için ‘Denktaş’ın Kıbrıs Sorununda savunduğu tezlerin en yakın takipçilerinden biri oldu dersek yanlış olmaz’ diyen Akıncı’nın, başkan adayı olduğu yedinci kurultayda savunduğu olası bağımsız devlet ilanını reddederek Halk Der’cilerle karşı çıkan Durduran’ın, TKP sonrası YKP sürecinde de, özellikle Akıncı’dan farklı olarak ayrı devlet ilanını ‘son bir çare olarak da görmeyişini’ de buraya not düşmek gerekiyor. İlginçtir Akıncı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini birleşik federal bir Kıbrıs’ı savunarak kazanırken, KKTC’nin dünyaya tanıtılmasından ümidi kesip bunun çözüm ve barış önünde en büyük engel olduğunu da söylemine katmış bir siyasi liderdi. Ve seçimlerde Halk Der’ciler gibi pek çok radikal sol seçmenin de oyunu alarak seçilmişti deyip makalenin devamını yarına bırakalım.
……………
(1)BM’nin bu kararında özetle; “Türk askerinin adadan çekilmesini, göçmenlerin evlerine dönmesini, yerleşme, seyahat ve mülk edinme özgürlüğünü” önermişti