1971 yılında Melodi Plak tarafından piyasaya sürülen ama ne yazık ki ilgi görmeyen bir 45’lik, yıllar sonra memleketin gündemine oturacak bir şarkıyı içeriyordu: “Bilmem”. Sözleri ve müziği (plağın da sahibi olan) Can Başer’e ait şarkı, memlekette yapılmış ilk barış şarkılarından biri: “Yıkılsın bu dünya, erisin canlar / Silahlar konuşsun dökülsün kanlar / Bir gün gelip o, öfkeyle kalkanlar / Mezarımın başında ağlar mı bilmem?” dörtlüğüyle başlıyor ve şöyle devam ediyor: “Medeniyet demiştin, al işte sana / Getirdiği ne varsa savaştan yana / Bir gün olur o liderler gelir de bana / ‘Barış yapalım mı?’ diye sorar mı bilmem?” Şarkının sonrasında bir savaş hali resmediliyor ve söz Atatürk’ün ünlü cümlesine geliyor: “Hepsinin gözlerinde var perdeleri / Önlerinde bombalarının düğmeleri / Bugün o düğmelere basan elleri / Acep bir gün barış harcı karar mı bilmem? // ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ diyor bilenler / Harbe karşı çıkıyor harpten gelenler / Bugün süngü takıp bağır delenler / Açtıkları yaraları sarar mı bilmem?”
Başer, bu şarkıyı, 1970 yılının 22 Nisan günü Eskişehir’de bestelemiş. Sözü ona bırakayım: “07.30 haberlerinde dinlediğim Pakistan-Hindistan Savaşı hakkındaki bir haberden etkilenip, esinlenerek yazıp, besteledim.” Şarkı, yıllar sonra, aynı playback üzerine okunmuş bambaşka sözlerle gündemimize girdi ama biraz ters bir yoldan: Barış şarkısı bir savaş şarkısına dönüşmüş, Kıbrıs Harekatı’nın simgesi olmuştu. Söz yine Can Başer’de: “[Bu] bestem 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Yeşil Giresunlu’nun yazdığı sözlerle, Yasemin Kumral tarafından ‘Girne’den Yol Bağladık’ adıyla plağa okundu [ve] yıllarca [Kıbrıs’ta] Bayrak Radyo ve Televizyonu (BRT) tarafından sinyal müziği olarak kullanıldı.”
“Girne’den Yol Bağladık”, harekatla simgelenen iki şarkıdan biri. Sözlerini Yeşil Giresunlu yazmış, düzenlemesi Şanar Yurdatapan’a ait. Plak kapağında şu nota rastlıyoruz: “Behçet K. Çağlar’ın ‘Bir Beyanname de Benden’ eserinden esinlenilmiştir.” Dinlemeye başladığımızda karşılaştığımız sözler şunlar: “Irkımın Akdeniz’de bir sevinci var / Yurdumun Mersin’den öte bir devamı var / Girne’den yol bağladık Anadolu’ya / Şanlı ordumun Kıbrıs’ta bir zaferi var.” Bu söylemden sapmadan devam eden şarkıda zaman zaman bomba, tüfek ve jet sesleri duyuluyor ve nokta, alkışlar eşliğinde okunan şu dörtlükle konuluyor: “Ordusuyla milletiyle bir bütünüz biz / Vatan için göz kırpmadan can veririz biz / Tarihimde her sayfa zaferle dolu / Barış için savaşan büyük Türküz biz.”
Yasemin Kumral, bir yıl sonra “Bim Bam Bom”la ortalığı karıştıracak bir şarkıcı. O dönem art arda yaptığı plaklarla dikkat çekti, sonrasında başka işlere girişti ve müzikten uzaklaştı. “Girne’den Yol Bağladık” sonrasında 16 Ekim 1974 tarihli Hey’de yayınlanan bir haber, o günlerin özeti: “Yasemin Kumral, geçtiğimiz hafta Kıbrıs’tan hiç beklemediği bir mektup aldı. Zarfı şöyle bir yokladığında bir yumuşaklık hissetti zarfın üzerinden. Merakla mektubu açtığında ilk dikkatini çeken şey beyaz-mavi parçalardan oluşan bir bez parçası oldu. İlk bakışta ne olduğu anlaşılamayan ‘bez’in beyaz kısmında tükenmezle şunlar karalanmıştı: ‘Yasemin’e Amfibik Deniz Piyade Birliğinden… / 30 Ağustos 1974, Girne / Mesut Günsev (Dz. P. Ütğm.), Muhsin Ergene (Dz. P. Kd. I. H.), Mustafa Bakkal (Dz. P. Üstçvş.), Orhan Girgin (Dz. İkm. Asb.)’ Evet, Kıbrıs’ta kahramanca çarpışan birliklerimizden bir kısmına dahil askerler, bir harekat sonrası ellerine geçirdikleri Yunan bayrağının bir parçasını imzalayıp Yasemin Kumral’a göndermişlerdi. Fakat, neden bir başkasına değil de, Yasemin Kumral’a gönderilmişti? Kumral, bu sorunun cevabını da zarfın içindeki mektuptan öğrendi: ‘Sevgili Yasemin Kumral, son plağınız tüm harekat boyunca bize büyük destek oldu. Kıbrıs Bayrak Radyosu’nun sloganı haline gelen bu şarkıyı günde defalarca dinliyor, bir kat daha kamçılanıyorduk. Gururluyduk. Sonra dilimizden düşmez oldu. Omorfo’da mayın tarlasına düştüğümüzde yine radyoda o şarkı çalıyordu. Evet, bizlerden binlerce kilometre uzaktaydınız. Ama, sesinizle hep yanımızdaydınız. Size harekat sırasında Yunanlıların bırakıp kaçtığı bayraklarının bir parçasını hatıra olarak gönderiyoruz. Girne’den gönül dolusu selam ve sevgilerimizle…’ Yasemin Kumral, mektubu okuduktan sonra büyük sevinçle imzalı bayrağı odasının baş köşesine yerleştirdi. Şöyle konuşuyordu genç şarkıcı: ‘Çok mutluyum. Çok heyecanlandım ve duygulandım. Böyle bir armağan alacağım hiç aklıma gelmezdi… Zaferimizden bir kez daha gurur duyuyorum.’”
Kumral, plağın arka yüzünde sözleri ve müziği Şanar Yurdatapan’a ait bir şarkıyı seslendirmişti: “Barış Dersi”. Şarkı, aynı yıl Yeşim tarafından da plağa alındı. Aslında eski bir şarkıydı ve Can Başer’in ikinci plağında yayınlanacaktı ama sansüre kurban gitti. Hikayeyi yine Başer’den dinleyelim: “Melodi ile iki plak için anlaşma yapmıştım. Anlaşma gereği ‘Penceremde Yalnızım’ ve ‘Barış Şarkısı’nın stüdyo kayıtlarını yaptım. (…) ‘Barış Şarkısı’ içerisinde geçen ‘Amerikalılar peace derler’ sözü plak şirketi yöneticileri tarafından ‘pis derler’ gibi algılandığı için, bu plak maalesef piyasaya çıkmadı.”
“Barış Dersi”, bir sınıf mizanseninde açılıyor. Çocuk seslerini takiben bir kapının kapanma sesini duyuyoruz ve içeriyle giren öğretmen masanın üzerine cetvelle vurarak şu sözleri söylüyor: “Çocuklar, bugünkü dersimiz barış. Bu dersi ömrünüzce unutmayın!” Şarkı, şöyle devam ediyor: “Çocuklar dinleyin / Bu dersi çok iyi öğrenin / Bütün tarih boyunca / İnsanlar savaştılar / Onlar ki muhtaçtılar / Sevgi, kardeşlik ve huzura…” Sonrasında söz çocuklara geliyor ve karşılaşacakları ‘durum’ anlatılıyor: “Çocukken her şey hoştur / Büyüyünce başka olur / Çiçek tutan eller bir gün tetiğe basar / Namlular ölüm kusar / Ateş sarar bütün dünyayı…” Gittikçe didaktikleşen şarkıdan, “barış” sözcüğünün dünya dillerindeki anlamını öğreniyoruz: Fransızlar “la paix”, Almanlar “der Frieden”, İspanyollar “paz”, Japonlar “heiwa”, İngilizler ve Amerikalılar “peace” diyorlar ve biz bunu, aklımızın bir kenarına yazıyoruz. Şarkının sonuna doğru, bir çocuğun sorusu, hikayeyi finale götürüyor: “Öğretmenim bunları / Neden anlattın bize? / Elimizden ne gelir / Yaşımız başımız ne?” Öğretmenin cevabı, şarkının son cümleleri: “Büyükler ders alsaydı / Artık savaş olmazdı / Şimdi bütün umut sizde.”
Şarkı, 1989’da Melike Demirağ tarafından da seslendirildi. Demirağ, Kürtçenin yasak olduğu günlerde şarkıya şu dizeleri eklemişti: “Birileri de ‘aşeti’ derler / Bizde büyükler ‘cıs’ derler buna.” Barış Derneği davasının görüldüğü, barış isteyen insanların ceza aldığı günlerdi onlar. Sonrasında da pek bir şey değişmedi.
Yıllar sonra, bir başka 20 Temmuz’da canımız çok yandı. Savaşta yıkılan Kobanê’yi yeniden inşa etmek üzere oraya giden gençler patlayan bir bombayla can verdi. Dillerinde barış, ellerinde Kobanêli çocuklara götürdükleri oyuncaklar vardı. O gün 33 gencimizi kaybettik ve bu, tarihe memleketin en karanlık anlarından biri olarak geçti. Yazık ki gidenler gittiğiyle kaldı. Sonrasında hiçbir şey yapılmadı. Emri veren, buna göz yuman ve o günden sonra ölen gençlere “terörist” diyerek sosyal medya üzerinden “Suruç’ta şenlik var” etiketiyle paylaşım yapan yüzlerce insan bugün hayatını hiçbir şey olmamış gibi sürdürüyor.
2015 yılının 20 Temmuz günü, Kıbrıs Harekatı’nın 41. yılında Suruç’ta düzenlenen saldırı, canımızdan can kopardı. Bu, ‘yeni’ Türkiye’ye giden yoldaki kırılma noktalarından biriydi. Sonrasında hiçbir şey aynı olmadı. Bugün, kaybettiğimiz 33 canın adını geleceğe taşımak dışında hiçbir şey yapamıyor olmak canımızı (en azından benim canımı) çok yakıyor. Hayalleri hayalimiz, hepimiz barış için çabalıyoruz ama bir arpa boyu yol gidemiyoruz.
Harekata döneyim… Dün, “zafer”in 50. yılı kutlandı. Şarkılarla, türkülerle… Harekat, şarkılı, türkülü bir hadise. O güne dek görülmemiş bir şey olmuş, ortalığı bir anda Kıbrıs plakları sarmıştı. Hemen hepsi hamaset yüklü şarkılarla yüklü onlarca plak… Üstelik bunların bir kısmı ciddi satış rakamlarına ulaştı.
Az önce harekatla simgelenen iki şarkı olduğunu söylemiştim. İkincisi, Ayten Alpman’ın sesinden dinleyiciye ulaşan “Memleketim”. 20 Temmuz sabahı, harekât başladığında, TRT’de (hem televizyonda hem radyoda) çalan şarkı buydu: “Havasına suyuna / Taşına toprağına / Bin can feda bir tek dostuna // Her köşesi cennetim / Ezilir yanar içim / Bir başkadır benim memleketim…” Şarkı, tıpkı “Barış Şarkısı” gibi yıllar sonra keşfedilen şarkılardan… Aslında 1971 yılında yayımlanmıştı. Alpman, sözleri Fikret Şenes’e ait bu geleneksel Yahudi ezgisini severek söylemiş ama plak ilgi görmemişti. 20 Temmuz’da bir anda her yerde çalmaya başlayan şarkı, tam da o dönemde, Ümit Aksu ve Süheyl Denizci tarafından kurulan Ses Plak şirketinin lokomotifi olmuş, harekât günlerine denk gelen bu ikinci düzenleme, ortalığı karıştırmıştı.
1974 yılının ikinci yarısında, ortalığı, harekatın da etkisiyle hamasi şarkılar kapladı. Yukarıda andığım “Barış Şarkısı”nı saymazsak, diğerlerinden ayrılan bir tek şarkı vardı: Şanar Yurdatapan imzalı “Aslan Mehmedim”. Yeşim tarafından seslendirilen bu şarkı, bestecisinin deyimiyle “Sağ gösterip sol vuran” yapısıyla dikkat çekiyor. Bir asker anasının ağzından yazılmış ve şu sözlerle başlıyor: “Sen gideli gurbet ele / Yiğit Mehmedim / Bir haber çıkmadı hâlâ / Aslan Mehmedim // Mehmedim yirmi yaşında / Cephede silah başında / Hakkım ona helal olsun / Görebildim bu günleri / Aslan Mehmedim / Ölsem de gam yemem gayrı / Yiğit Mehmedim // Oy Mehmedim oy / Ağlatma beni / Gözlerim yollarda / Özledim seni…” Şarkı, ikinci yarıdan itibaren rota değiştiriyor: “Oğlum uykudan uyanmış / Vardım saçını okşadım / Okşadım da bu halimle / Bilir misin ne düşündüm // Yunanistan dağlarında / Benim gibi bir ana var / Belki o da o ellerde / Şimdi yavrusunu okşar // Onu bana beni ona / Düşman edenler kahrolsun / Aslan Mehmedim / Bu kan davası son bulsun / Yiğit Memedim // Oy Mehmedim oy / Ağlatma beni / Gözlerim yollarda / Bekletme beni…” Şarkının sonunda şu sözlerle karşılaşıyoruz: “Er meydana vur, vur ama / Yiğit Mehmedim / Düşmanına kin bağlama / Aslan Mehmedim // Küçücükten öğretmişler / Düşmanın Mehmet demişler / Ta beşikten öğretmişler / Ondan nefret et demişler // Onu sana seni ona / Düşman edenler kahrolsun…”
Harekat sırasında ve sonrasında yapılan şarkı/türkü çok. Kantodan alaturkaya, halk müziğinden pop’a uzanan yüzü aşkın üründen söz ediyorum. Âşık Mahzuni Şerif’ten Neşet Ertaş’a, Nurhan Damcıoğlu’ndan Bedia Akartürk’e, Nesrin Sipahi’den Füsun Önal’a hemen herkes bu minvalde şarkılar söylemişti. Bunlara hiç girmeyeceğim çünkü sadece adlarını saymak bile yazının sınırını aşar. Sadece şu bilgileri vereyim: Erol Büyükburç, o yıl İzmir Fuarı’ndaki konserlerine göğsünde Kıbrıs haritası olan bir kostümle çıkmış. Fikret Kızılok, “Dikkat: Konser değil, üçüncü Kıbrıs harekatı!” başlığıyla bir turneye imza atmış. Sanatçı, turne için hazırlanan gazete ilanlarında şu ifadelerle onurlandırılmış: “Folk, Pop Folk, Klasik Türk Müziği, Aşık Veysel ve Kıbrıs konulu repertuvarıyla dev sanatçı…”
Kıbrıs’tan Suruç’a uzandım, geride bıraktığımız 20 Temmuz’un bize hatırlattıklarını bu yazıda andım. Anlatılacak çok şey var ama kurulacak tek cümle her şeyi özetliyor: Her şey barış için. Barış bu toprakların en büyük ihtiyacı. Olmazsa olmuyor. Hasretini çektiğimiz günler elbet son bulacak,(kedisi, köpeği, martısı dahil) hep birlikte yaşayacağız. Bizi ayakta ve diri tutan, bu umut.
Yazıyı Can Başer’le açtım, onun Nisan 1985 tarihli bir şarkısıyla bitireyim: “Gözümün önünde cennetin bağı / Sarmış her yanını mutluluk ağı / Kuzey Kıbrısımın en güzel çağı // Gelinir, görülür, övülür, sevilir / Kıbrıs’ın kıymetini sevenler bilir /…/ İçimde yanıyor sevda ateşi / Tenimi yakıyor kızgın güneşi / Kıbrıs ana yurdun küçük bir eşi…”
Savaş çığlıkları atmadığımız, sakin barış cümleleri kurduğumuz, ülkemize konuk ettiğimiz şarkıcılara kapıyı göstermediğimiz, şarkılarımızı hep birlikte söylediğimiz, Kıbrıs’ı güzellikleriyle andığımız günlere ulaşmak çok zor olmamalı.
1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale – İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün’ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 – 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi’bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor.