yaklaşımlarYılmaz ParlanAvrupa futbol şampiyonası ve şovenizm - Yılmaz Parlan
yazarın tüm yazıları:

Avrupa futbol şampiyonası ve şovenizm – Yılmaz Parlan

Yeniçağ podcastını dinleyin

EURO Football 24 ile ilgili bir yorum da ben yapacağım.

İspanya turnuvada şampiyon olurken, turnuvaya gölge düşüren Türk Milli takımından bir oyuncunun provokasyona gelerek Bozkurt işareti yapması oldu!

Bana göre insanlığın futbolda Hollanda’ya bir teşekkür borcu vardır!

Türk milli takımı teknik olarak kötü bir takım değil ama futbol oynamaktan çok milli duyguları ortaya koymaya çalıştığı için çeyrek finalden öteye gidemedi.

Kazandığı bir maç sonrası seyircilerin provokasyonuna gelen söz konusu oyuncu, galeyana gelerek onları Bozkurt işareti ile selamladı.

Bunu yaparken de bilinçaltını ön plana çıkardı!

O hareketi küçümsemeyin, benzer hareketlerin ikinci dünya savaşının çıkmasına, yayılmasına ve milyonları mobilize ederek 56 milyon insanın ölümüne yol açtığını hiçbir zaman unutmayın. Çünkü dünya bunu hiçbir zaman unutmadı!

Nitekim doğruyu bulmak yerine siyasiler de kendi amaçları doğrultusunda mevcut durumu körükleyip tetikleyince, milyonlar da futbolu unutup o aptal işaretin peşine düştü UEFA’yı anlamak yerine, ona ders vermeye bile kalktılar. 50 bin seyirci organizasyonu düzenleyenlere stadta Bozkurt işareti ile yanıt verdi.

Futbol unutuldu ve insanlığa zarar veren milli duygular ön plana çıkarıldı!

Pekala soralım: o zaman Amed Spor futbolcusu Deniz Naki zafer işareti yaptı diye Türkiye’de gözaltına alındı ve TFF onu ömür boyu spordan men etti. Deniz’e neden sahip çıkmadınız?

Bugün UEFA’yı eleştirenler, dün seçim kazanmak için Kürt köy ve kentlerini bombalayanlara oy verenlerle aynı kesim değil mi?

Bu olay aslında gerçek yüzümüzü ortaya çıkardı. Maskelerimizi düşürdü ve içimizde de az buz Kurtçu olmadığını ispatladı.

Bence Hollanda’ya insanlık adına teşekkür etmek lazım. Oynadıkları oyunla hem futbol dersi verdiler, hem de insanlık dersi!

Yoksa o akşam kazanmış olsaydılar, Türkiye’de ve Kıbrıs’ın kuzeyinde uluyarak gezecekler, dünyayı tehdit edecekler ve bambaşka bir ruh halinde olacaklardı.

Lefkoşa’da adanın kuzeyindeki hallerini gördük!

Maça giden Türk seyircilerin ruh hali ortada. Israrla yasağı delmeye ve ulumaya çalıştılar. Futbolcuların ruh hallerini bozdular. Halbuki daha güzel şeyler yapabilirler, şarkılar türküler söyleyerek takımlarına destek olabilirler ve medeni bir seyirci profili çizebilirlerdi.

Yani sorun aslında biraz da seyircide!

Zaten ceza alan oyuncu da seyirciden etkilenip o hareketi yaptığını söylememiş miydi?

Stada gelirken attıkları sloganlarsa, sporla alakası olmayan sloganlar olup evlere şenlikti:

“Ülkemizde yabancı, mülteci istemiyoruz. Avrupa’yı dize getireceğiz”

Kompleks ki ne kompleks!

Yani sen orada yaşa, büyü, çalış, aş, iş kur ve her türlü eğitimi ücretsiz alıp nimetlerinden faydalan. Sonra da öyle abuk sabukça slogan at, nereden baksan tutarsız!

UEFA’nın aldığı kararla Avrupa düşmanlığı ise tavan yaptı!

Bu olaydan bir ders çıkarmak sadece futbol oynamak ve siyasi figürlere takılmamak lazım. İşte o zaman spordan bahsedebilir, onun keyfini çıkarabilir ve başarılı olabilirsin.

Sorunun özü de seyircide.

Orada yaşıyor ama bütün Avrupa’yı düşman ilan ediyor. Atılan sloganların futbolla alakası yok, bayrağı üzerine takmış sanki de savaşmaya gidiyor. Kazanınca dünyaya tokat atmış gibi hissediyor ve doğal olarak futbolcu da etkileniyor. Başka bir ruh haline bürünüldüğü anda sonuç da kaçınılmaz oluyor!

Aslında Türk Futbol Federasyonu hükümetin sesi, borazanı, kuklası değil de gerçek bir Federasyon olsa, alacağı bir kararla bu sonucu değiştirebilir ve takım Finale kadar, kupaya kadar uzanabilirdi.

Bu Milli takımın teknik kapasitesi vardı.

Zaten çoğu da Avrupa takımlarında yer alıyor.

Dediğim gibi Federasyon UEFA’yı beklemeden acilen toplanıp futbolcuya kendi ceza verse, hem dünyaya örnek olacak, hem de dünya kamuoyu nezdinde puan toplayarak siyasete erbabına ders verecekti. Bu davranış futbolcuları da tekrar futbol oynamaya teşvik edecek, hastalıklı ruh halinden kurtularak Hollanda’yı kendi evinde devirip kupaya kadar uzanacak yolu açacaktı.

İşte o zaman Kurt işareti değil de futbol resitali konuşulacak ve yeni bir çığır açarak Avrupa da yerini alacaktı.

Ama futbolun değil de Kurt işaretinin peşine düşünce, sonuç da hüsran da kaçınılmaz oldu!

Maç sonrası gösterilen tepki ve yaşanılan rezalet ise daha da büyüktü!

Antrenör için ağza alınmayacak sözler söyleniyor, herkes antrenör oluyor ve onu yerden yere vurarak ağza alınmayacak küfürler savuruyordu.

Ben buraya sadece bir tanesini yazacağım: Mustafa Sarıgül İstanbul’da başarılı belediye başkanlığı yapmış bir zat. Bakın Milli takımın antrenörü için ne diyor:

”Onu uçaktan atmayalım ama öyle bir kovalım ki, bir daha Türkiye’ye gelmesin. Bu adam milli duygulardan yoksun”

Yoruma bakar mısınız?

İnanın, onu dinlerken şoka girdim. İnsan olan böyle bir şey söyler mi?

Adam yani antrenör ecnebi, tabii ki o duygulardan arınmış olacak. Adamın işi futbol oynatmak, savaşmak değil!

Antrenöre teşekkür edeceklerine hakaretin daniskasını yapıyorlar!

Dünyanın demokratik olarak en kötü yönetimlerinden biri olan ülkede 85 milyon insan Antrenör oluyor, futbol uzmanı oluyor ve rüştünü ispat etmiş bir insanı aşağılıyor da aşağılıyor!

Futbolun akılla ve ayakla oynandığını unutup Kurtçuk işareti ile maç kazanmaya çalışıyor garibim!

Kurtçuk işareti ile tabi ki maç kazanılmıyor, çünkü futbol akılla ve ayakla oynanıyor!

Futbolla değil de işaretle uğraşırsan sonuç da haliyle bu olur!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
327AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin