Kıbrıs iktibasUlaş BarışCin şişeden çıkmıştır… - Ulaş Barış

Cin şişeden çıkmıştır… – Ulaş Barış

Orjinal yazının kaynağıkibrispostasi.com
diğer yazılar:

Yunanistan Hükümet Sözcüsü Pavlos Marinakis’in önceki gün bir TV kanalına yaptığı açıklamada “Yunan hükümeti, Kıbrıs sorununa ilişkin tam kapsamlı bir plan beklediğini” ifadelerini kullanması ortalığı karıştırdı.

Marinakis açıklamasında, Atina’nın geniş kapsamlı, Türkiye-Yunanistan iş birlikleri de dahil bir planla ilgili bilgilendirildiğini ve bu bağlamda ortaya ‘yeni bir plan’ beklentisinin çıktığını söyledi.

Yunan sözcü yeni planın BM kriterlerine uygun, yenilikçi birtakım fikirleri de barındırdığı düşündüğünü söylerken, Atina’nın genel hatlarıyla planı bildiği ancak daha somut hale gelmesini beklediğini de belirtti.

Öte yandan Kıbrıs Postası’nın edindiği bilgilere göre bu kez eski planlardan farklı olarak Kıbrıslı Türklerin çözüm yönünde cesaretlendirilmesi için birtakım adımların da atılabileceği belirtiliyor. Bunların doğrudan uçuş, ticaret ve spor faaliyetleri gibi konular olabileceği ve paket halinde sunulabileceği düşünülüyor.

Bu arada geçtiğimiz hafta sonu basına açıklamalarda bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, “yıl sonundan önce hayırlı haberler alacağız” ifadesini kullanmış, ardından da “çok tarihi kararlar almanın arifesindeyiz” demişti.

Buraya kadar okuduklarınız, dün Kıbrıs Postası için yazdığım ilgili haberden aktarım.

İlerleyen satırlarda da konuyu daha da irdelemeye çalışacağım.

Bir kere Yunan Sözcünün bu ifadelerinin bir ‘dil sürmesi’ olduğunu düşünmüyorum.

Bunu niye yazıyorum? Çünkü dün haberin Atina Haber Ajansı marifetiyle yayılmasının ardından hem Yunanistan resmi kaynakları hem de Rum resmi kaynakları, sözcünün sözlerinin maksadını aştığını ve beklenenin yeni bir plan değil de bir çeşit yol haritası, yeni adımlar olduğu yazılıp, çizildi.

Hatta iddia şu ki, sözcünün kastettiği şeyin Maria Holguin’in, Genel Sekreter Antonio Guterres’e sunduğu ‘yol haritası’ olduğu ve bunun da yakın zamanda taraflara sunulacağı olduğu düşünülüyor.

Ancak cin şişeden çıktı bir kere, tekrardan geri sokmak imkansızdır. Çünkü Kıbrıs sorununun şu haliyle devam etmesi de imkansızıdır ve bu yüzden de en basit tabiriyle yeniden ayarlamaya ihtiyaç vardır.

Dolayısıyla Yunan sözcünün ortaya koyduğu ifade, ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ şeklinde değerlendirilmelidir.

Yunanistan, Kıbrıs sorununun çözümüne önem vermektedir. Ancak Türkiye ile olan ilişkilerine bundan çok daha fazla önem vermektedir.

Aylardır çok iyi giden iki ülkenin ilişkileri maalesef 20 Temmuz histerisi ve hamaseti yüzünden yapılmak zorunda kalan kimi açıklamalarla hafiften de olsa darbelenmiştir. Ölümcül bir durum yok ama iki ülkenin durduk yere gerildiğini görebiliyoruz.

Yunanistan bunu hiç istememektedir. Türkiye de istememektedir ancak Yunanistan’ın çok daha hassas durumda olduğunu söylemek lazımdır. Dolayısıyla artık bu durumdan çıkmak isteyen Yunanistan’ın, Kıbrıs sorunundaki bu ‘acele iyi bir gelişme bekleme’ hali, görünen o ki sözcünün de heyecan yapmasına sebebiyet vermiş gibidir.

Peki yine Yunan sözcünün ifadelerinden yola çıkarak, Atina’nın malumatına getirilen ve ‘yaratıcı fikirlerin’ ne olduğunu düşünüyoruz?

Benim kulağıma gelen bilgiler, Kıbrıslı Türklerin cesaretlendirilmesi için birtakım hususların bir ‘ön şart’ gibi plana eklenebileceği yönünde.

Hatırlarsınız, adada şu an görevde olan İngiliz Yüksek Komiseri İrfan Sıddık, geçtiğimiz yıl “Müzakerelerin yeniden başlatılması için Kıbrıslı Türklere teşvikler verilmelidir” ifadelerini kullanmış, Rum basını da onu linç etmişti.

Ancak belli ki Sıddık ‘pişirilmekte olan yeni yemekten’ haberdardı ki bunları söylemişti.

Nitekim dünkü haberimizde de duyurduğumuz üzere, bu teşviklerin tam da Kıbrıs Türk tarafının ortaya koyduğu 3-D konseptine benzer, direkt ticaret, direkt uçuş ve spor faaliyetlerini içeren bir paket olabileceği konuşuluyor.

Bu olabilir mi?

Şimdi şöyle: Son dönemde özellikle CTP’nin ortaya koyduğu, sık sık tekrar ettiği bir görüşme modalitesi konuşulmaktadır. Bu modalitenin, sırf müzakere etmek için değil, sonuç odaklı bir sürece yol açması arzulanıyor. Olur da masa kurulursa, çözüm yolunda ayak sürüyenlerin cezalandırılacağı, yol verenlerin ise ödüllendirileceği bir sistem yani.

Şimdi, eğer iddialar doğruysa, Annan referandumu ve Crans Montana’da iki kez Rumlar tarafından yolda bırakılan Kıbrıs Türk tarafının bu kez de aynı şey olursa, en azından yukarıda saydıklarıma sahip olabileceği konuşulmaktadır. Tabii ki iyi niyete bağlı olarak.

Bu noktada, her ne kadar hem 20 Temmuz töreninde hem de dün federal çözüm konusunda olumsuz konuşan Recep Tayyip Erdoğan’ın “bize uzatılacak olan barış elini havada bırakmayız” şeklindeki ifadeleri, -ki her iki konuşmasında da bu vurgu yapıldı- son derece manidardır.

Yine siyasi kulislerin dillendirdiği şey, Türkiye’nin federasyona değil ama adına federasyon denmeyecek bir çözüme burun kıvırmadığı, buna razı olabileceği yönündedir.

Bu arada ‘federasyon’ kelimesine karşı ortaya konulan tepkinin esasen Türkiye’nin kendi iç sorunlarına yönelik bir hassasiyet olduğunu (Kürt sorunu) anlamak da zor değil.

Tekrardan başa dönecek olursam, Pavlos Marinakis’in bu yazıya konu olan ifadelerinin bir dil sürçmesi filan değil, bilgiye dayalı bir konuşma olduğunu düşünüyorum.

Atina-Ankara hattında birtakım görüşmelerin, istişarelerin olduğunu da duyumluyoruz.

Türkiye’nin son dönemde batı yönünde attığı adımların, para politikası değişikliğinin ve bunun semerelerini almasının çok kritik olduğunu düşünüyorum.

Enflasyonla mücadelede alınan mesafe, Türkiye’nin artan kredi notu, AB ile sıcak mesajlaşma derken, Erdoğan’ın tekrardan AB’yi amaç olarak göstermesi, gayet olumlu gelişmelerdir. Bu yolda da kilit Kıbrıs sorununun çözümüdür.

Tabii ki eskinin banal ve kısırlaştırıcı retoriklerini terk etmek kolay değildir. Dolayısıyla tarafların yaptığı açıklamalarda satır aralarına bakmak gerekmektedir.

Rum lider Hristodulidis’in “yıl sonundan önce iyi haberler alacağız” ya da “yakında tarihi kararlar vereceğiz” demesi boşa konuşma değildir.

Yine aynı şekilde Türkiyeli yetkililerin ısrarla “Kıbrıs Türk Devleti” demeleri belirli bir hazırlığın tezahürüdür. Federal çözümü andıran bu tanımlamalara kanımca başka bir anlam yüklenmeye çalışılmaktadır.

Bütün bu anlattıklarımı ve son 6 ayda yaşadıklarımızı düşündüğümde Kıbrıs sorununun bir kez daha, hatta belki de son kez bir karar alma anına doğru gittiğini görmekteyim. Bundan hiç şüphem yok hatta.

Sonu ne olur bilmiyorum ama bence cin şişeden çıkmıştır ve geri girmesi imkansızdır…

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
339AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin