Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye ile diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasıyla ilgili soruya verdiği yanıt, iktidarın Suriye politikasını yeniden ülke gündeminin önemli tartışma konuları arasına soktu. Soruya verdiği yanıtta Esad’la geçmişte ailecek yaptıkları görüşmeleri hatırlatan Erdoğan, “Ailece görüşmelere varıncaya kadar biliyorsunuz Sayın Esed’le biz bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur” demişti.
Bu açıklamadan sonra konuyla ilgili sürdürülen tartışmaların ana eksenini “Sayın Esed” ve iktidarın Suriye politikasındaki ‘U dönüşü’ oluşturuyor. Oysa Erdoğan’ın Suriye ile diplomatik ilişkilerin kurulması ve Esad’la görüşme konusundaki tutum değişikliği yeni değil.
Erdoğan, Rusya Lideri Putin’le 2022 ağustos ayında Soçi’de yaptığı görüşmede Suriye Kürtlerine (Rojava) yönelik operasyon talebini gündeme getirmiş ve Putin’den “Bunları rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur” yanıtını almıştı. Bu gelişmenin ardından iktidar medyasında Erdoğan’ın Esad’ı telefonla arayabileceği haberleri yapılmaya başlanmış ve Dönemin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 2021’de Belgrad’da yapılan bir toplantıda Suriye Dışişleri Bakanı Mikdad ile bir görüşme gerçekleştirdiğini açıklamıştı.
Erdoğan iktidarı mayıs 2023 genel seçimlerini kazanmak için Suriye Kürtlerine karşı sınırlı da olsa bir operasyonun kapısını aralamak ve mülteci sorununda üzerinde oluşan baskıyı hafifletmek istiyordu. Bu amaçla Suriye ile önce istihbarat örgütleri düzeyinde görüşmeler gerçekleştirildi. Ardından Moskova’da Suriye ile Rusya ve İran’ın da dahil olduğu savunma ve dışişleri bakanları düzeyinde görüşmeler gerçekleştirilmişti.
Yine Erdoğan, Semerkand’da yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısından sonra “Keşke Esed Özbekistan’a gelseydi, görüşürdüm” demişti.
Ancak Erdoğan’ın Esad’la birlikte fotoğraf verme ve bunu bir seçim kozu olarak kullanma yönündeki girişimleri beklenen sonuca ulaşmadı. Çünkü Erdoğan’la görüşme konusunda “Onun koşulları altında görüşmem” diyen Esad, ilişkilerin ‘normalleştirilmesinin’ ön koşulu olarak Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığına ve cihatçı gruplarla iş birliğine son vermesini istemiş ve görüşmeler kesintiye uğramıştı.
Erdoğan’ın son açıklamasının hemen öncesinde Esad’ın, Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev ile gerçekleştirdiği görüşmede Türkiye ile siyasi ilişkilerin yeniden kurulması konusunda ‘olumlu’ mesaj verdiği yönünde haberler yapılmıştı. Aslında Esad’ın açıklamasına bakıldığında öyle iddia edildiği gibi bir ‘yenilik’ olduğu da söylenemez. Esad, “Suriye’nin tüm toprakları üzerindeki egemenliğine saygı duyulması ve terör örgütleriyle mücadele koşulunun yerine getirilmesi” halinde Türkiye ile ilişkilere açık olduğunu söylemişti -ki, bu açıklama daha öncekilerle büyük oranda benzerlik taşıyordu.
Bu görüşmeden sonra asıl dikkat çekici olan Esad’ın değil, Putin’in Özel Temsilcisi Lavrentiev’in yaptığı değerlendirmeydi. “Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yeniden tesisi için koşulların her zamankinden daha uygun olduğunu görüyoruz” diyen Lavrentiev, “Rusya’nın müzakerelerin ilerletilmesi için çalışmaya hazır olduğu”nu da ekliyordu.
Ancak Lavrentiev’in Esad’la görüşmesinin zamanlaması gibi yaptığı açıklamalar da hesapsız değildi. Bu görüşme ve açıklamanın arka planında haziran ayında BRICS dışişleri bakanları toplantısı kapsamında düzenlenen BRICS Plus oturumuna katılmak üzere Rusya’ya giden Dışişleri Bakanı Fidan’ın burada Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Rusya Lideri Putin ile yaptığı görüşmeler ve devamında da 3-4 Temmuz’da Astana’da Putin ve Erdoğan arasında yapılacak pazarlıklar bulunuyor.
Dolayısıyla Erdoğan’la Suriye’de yeni bir dönem başlatmak konusunda Esad’dan çok Putin’in istekli olduğuna işaret etmek gerekiyor -ki, Esad’ın son açıklamalarını da bu konuda daha açık bir tutum alması yönünde Putin yönetimi tarafından kendisine yapılan baskının bir sonucu olarak okumak daha gerçekçi olacaktır. Çünkü Putin, 9-11 Temmuz tarihleri arasında yapılacak NATO liderler zirvesi öncesinde Erdoğan’la 2016’dan bu yana Suriye’de sürdürdüğü mutabakat ve iş birliğini yenileyerek geliştirmek istiyor. Bu temelde Putin yönetimi, hem Suriye sahasında NATO üyesi Türkiye ile ABD arasındaki karşıtlığı devam ettirmeyi ve hem de Erdoğan’ı NATO zirvesinde Rusya’ya karşı alınacak kararlar konusunda adım atamaz hale getirmeyi amaçlıyor.
Şurası açıktır ki, Suriye’de Erdoğan iktidarı ile kurduğu ‘ortak mekanizma’ bugüne kadar en çok Rusya’nın çıkarlarına hizmet etti. Çünkü bu ‘mekanizma’ oldukça kritik bir süreçte ABD-NATO’nun bütün zorlamalarına rağmen Erdoğan iktidarının Rusya’ya karşı tutum almasını önemli oranda sınırlayan bir rol oynadı.
Öte yandan Erdoğan’ın da tıpkı Putin gibi Suriye’yle ilişkilerin yeniden kurulması konusunda oldukça istekli olması ve Esad’la eski günlerini yad etmesi sebepsiz değil. Erdoğan da bu iş birliğini kendi politikalarına dayanak yapmak ve iktidarının ömrünü uzatmak için kullanmak istiyor. Erdoğan iktidarının Suriye pazarlığının merkezinde Kürt sorunu ve Suriye Kürtlerine karşı yeni operasyonlar olduğu ise zaten herkesçe biliniyor. Çünkü Kürt sorunu ve yapılacak operasyonlar, Erdoğan iktidarının bölgedeki yayılmacı emellerini sürdürebilmesi ve iç politikayı dizayn edebilmesi bakımından oldukça kritik bir rol oynuyor.
Özellikle uygulanmakta olan emek düşmanı ekonomik program nedeniyle işçi-emekçilerdeki hoşnutsuzluğun artmasının beklendiği bir süreçte Kürt sorunu üzerinden şovenizm ve milliyetçiliğin kışkırtılması, emekçilerin tepkilerinin törpülenmesi ve bu emek düşmanı politikaların üstünün örtülmesi için kullanışlı bir araç olarak görülüyor. Yine sınır ötesi operasyon ve şiddet sarmalı üzerinden bir demokratikleşme sorunu olan Kürt sorununun “terör” parantezine sıkıştırılması üzerinden her türlü demokratik hak ve özgürlük askıya alınmaya ve muhalefetin hareket alanı sınırlandırılmaya çalışılıyor. Ayrıca bu sürecin rejimin kendi anayasasını yapabilmesinin dayanaklarından biri haline getirilmesi de hedefleniyor.
Sonuç olarak, Erdoğan iktidarı Esad yönetimi ile siyasal ilişkilerin yeniden kurulmasını yanlışlarından dönmek için değil bölgedeki yayılmacı emellerini ve Kürtlere yönelik saldırgan politikasını sürdürebilmek için istiyor. Oysa bu politikanın bugüne kadar Türkiye’yi yüz yüze bıraktığı sorun ve tehditlerden kurutulmak için; Türk askerinin Suriye’de işgal altında tutulan bölgelerden çekilmesi, cihatçı çetelerle sürdürülen iş birliğine son verilmesi ve Kürt sorununda savaşçı politikalardan vazgeçilmesi gerekiyor.