İsterseniz bir hafta daha “Türkiye ekonomisi tatilini” sürdürüp, keyifli haberlerin geldiği coğrafyalarda gezinmeye devam edelim. Fransa’da herkes aşırı sağ Ulusal Birlik’in (UB) yeni bir seçim başarısını beklerken bir anda Yeni Halk Cephesi’nin (YHC) başarı haberi geldi. Sol blokun önde gelen bileşeni Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin lideri Jean-Luc Melenchon kendini Stalingrad meydanında zafer konuşması yaparken buldu.
Süreci 31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin birinci parti haline gelmesiyle başlatırsak; ardından, geçen hafta İngiliz İşçi Partisi’nin seçim zaferi geldi. Şimdi de sol koalisyon Fransa parlamentosunda en büyük gruba sahip oldu. Böylelikle, tek başına hükümet kuramasa da başbakanın saflarından çıkması olanağını yakaladı. Bilindiği gibi pembe dalga Latin Amerika’da egemen düzenin güç ve mülkiyet ilişkilerini değiştirme perspektifi bulunmayan sola yöneliş anlamında kullanılıyor. Belki, Avrupa’da aşırı sağın yükselişi konuşulurken bir anda havanın dönmesinden, soluk pembe bir esintiden söz edebiliriz.
Elbette Türkiye, Birleşik Krallık ve Fransa farklı politik ve ekonomik dinamiklere sahip ülkeler. Ancak sol adına pozitif bir iklimin oluşması; tüm yüreği solda atanlar, sendikalar, toplumsal hareketler, yerel örgütlenmeler için geleceğe umutla bakmayı olanaklı kılar. Gerçekçi olmak gerekirse, her üç örnekte de seçmenin oy verdiği partinin programı, çizgisi, lideri heyecan uyandırdığı için değil; aksine bir sonucu kabus gördüğü için oy kullandığı söylenebilir. Gerçi Fransa’da YHC’ye oy veren kitleler, iki hedef gözettiler. Bir yandan UB’nin ırkçı geçmişine, yabancı düşmanı, İslam karşıtı çizgisine, Fransa’ya aşırı sağın damga vurmasına dur dediler. Bir yandan da “zenginlerin cumhurbaşkanı” diye anılan Macron’un piyasacı, elitist, NATO’cu zihniyetini veto ettiler.
YENİ HALK CEPHESİ’NİN OLUŞUMU
Sol ittifak YHC 182, Macron’un ittifakı 168, UB 143, Cumhuriyetçiler ise 60 sandalye kazandı. Çoğunluk için gereken 289 rakamını hiçbir grup tutturamıyor. Demokratik teamüllere göre başbakanın YHC saflarından çıkması bekleniyor. YHC; Melenchon’un Baş Eğmeyen Fransa’sı, Sosyalist Parti, Yeşiller, Fransız Komünist Partisi ve Antikapitalist Parti’den oluşuyor. Normalde başbakanlık için ilk akla gelen adayın en büyük meclis grubuna sahip Melenchon olması beklenir. Gelgelim aynı Birleşik Krallık’ta Jeremy Corbyn’e, ABD’de Bernie Sanders’e yakıştırılan, “aşırı radikal, uç görüşlere sahip, fazla agresif” gibi sıfatlar Melenchon için de harekete geçirilecek. Muhtemelen kurulu düzen ve yaygın medya Sosyalist Parti’den “ılımlı” bir ismin başkanlığı için kamuoyu oluşturmaya çalışacak.
Unutanlar için hatırlatalım. 2012-2017’de Sosyalist Partili Francois Hollande cumhurbaşkanıydı. O dönemde gerek Melenchon, gerekse Macron parti saflarında bulunuyordu. Melenchon partinin piyasacı, AB’ci hattını eleştirerek safları terk etti, kendi hareketini oluşturdu. O günden bugüne ayrışarak, birleşerek, ama her seçimde kendisinin radikal solun cumhurbaşkanı adayı olmasını başaracak bir koalisyon oluşturarak geldi. 2022 seçiminde de kısaca NUPES diye adlandırılan Yeni Ekolojik ve Toplumsal Halk Birliği’nin adayı olarak yüzde 22 oy topladıysa da ikinci tura kalamadı.
FAŞİZMİN GERİLEYİŞİ
Marine Le Pen’in liderliğini yaptığı yeni adıyla UB giderek keskin söylemini törpüleyerek, geniş halk kesimlerinin oyuna talip oluyor. İtalya’da İtalya Kardeşleri Partisine mensup (Giorgia Melloni’nin AB’ci, NATO’cu, piyasacı görüşlerle faşist geçmişine karşın genel kabul görmesinin, konumunu uluslararası zeminlerde meşrulaştırmasının da bu yönelimde etkisi olduğu düşünülüyor.
Fransa’daki kaygan politik zemin sürekli yeni ittifaklar, kopuşlara kapı aralıyor. Ülkede Avrupa’nın en büyük Yahudi topluluğu ve milyonlarca Müslüman yaşıyor. İslam karşıtlığından beslenen UB, 7 Ekim Hamas saldırısından beri net İsrail yanlısı bir çizgi izliyor. Hatta anti-semitik geçmişine karşın, seçimlerin ilk turunda Yahudilerin yüzde 18’inin oyunu almayı başardı. Buna karşın Fransa Müslümanları’nın yüzde 62’si YHC’yi destekledi.
UB’nin oylarını kırsal kesimden, küreselleşme sürecinde işsiz kalan veya konumunu kaybeden mavi yakalılardan, taşralı küçük iş sahiplerinden aldığı düşünülür. Bu seçim sonrası daha ayrıntılı demografik analizler yapılacaktır ama, Martin Barnay’ın New Left Review Sidecar’daki analizine göre artık UB tüm sosyo-demografik kategorilerden oy alabiliyor. İkinci tur öncesinde en yüksek gelir grubunda, yüksek eğitimlilerde, emeklilerde ve orta kademe yöneticilerde sıçrama yaptığı gözleniyordu.
UB’nin seçimlerin ikinci turunda gerilemesinde, elbette katılımın 21.Yüzyılın en yüksek oranı yüzde 67’ye yükselmesinin, toplumun anti-faşist bir refleks göstermesinin ciddi payı var. İkinci bir neden olarak ise, UB’nin seçimlerden birinci parti çıkmayı, Cumhuriyetçiler ile Bardella başkanlığında bir koalisyon kurmayı umut etmesi gösterilebilir. Cumhuriyetçiler ile uyum sağlayabilmek için UB asgari ücretin artırılması, KDV indirimi, emeklilik yaşının düşürülmesi gibi “popüler” politikalarından vazgeçti. Bunun dar gelirli seçmende doğal bir tepki doğurması beklenebilir.
FRANSA EKONOMİSİ NE DURUMDA?
Marksist iktisatçı Michael Roberts’a göre, Fransa politik anlamda üçe bölünmüş durumda. Üçte biri AB yanlısı, kapitalizm savunucusu merkezci Macron’u; üçte biri AB karşıtı, göçmen karşıtı Le Pen’in UB’sini; üçte biri ise sosyalist emek yanlısı Melenchon’un başı çektiği NHC’yi destekliyor.
Fransa dünyanın yedinci büyük ekonomisi, Avro bölgesi GSYH’sinin de beşte birini üretiyor. İmalat sanayisinde otomotiv, havacılık ve demiryolu sektörlerinin küresel liderleri arasında. Kozmetik ve lüks eşyalar üretiminde de başı çekiyor. Dünyada en fazla turistin ziyaret ettiği ülke. Şarap, şampanya ve peynirleri ünlü. Hükümetin cömert sübvansiyonlarıyla Avrupa’nın önde gelen tarım ürünleri ihracatçısı. Ancak kıtanın diğer ülkeleri gibi düşük büyüme hızından mustarip. Bu konuda en berbat durumdaki uluslararasında yer almasa da gelir ve servet dağılımı giderek bozuluyor.
SOLUN EKONOMİK PROGRAMI
Roberts’ın verdiği bu bilgiler ışığında YHC’nin ekonomi programına göz atarsak; 100 milyar avroluk ekonomiyi canlandırma planı, kamu borçlanması ve otoyol kamulaştırılmasından sağlanacak. Kamu harcamaları artırılacak, asgari ücret ve kamu çalışanlarının maaşları yükseltilecek, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları dondurulacak, zenginlerin vergi yükü ağırlaştırılacak, işsizliği yüzde 6’ya indirecek şekilde istihdam yaratılacak, emeklilik yaşı 60’a çekilecek.
Thomas Piketty ve Julia Cage’in The Guardian’daki makalesinde 2017’den beri uygulanan Macron politikalarının gelir ve servet dağılımını bozarken; yatırım, büyüme ve istihdam artışında bir ilerleme sağlamadığı vurgulanıyor. YHC’nin üç haftada alelacele kotarılan programının haliyle mükemmel olmasa da pragmatik, sosyal demokrat önerileriyle eşitsizlikleri azaltmada, ülkeyi geleceğe hazırlamada başarılı olabileceği görüşü paylaşılıyor. Programda kapsayıcı bir yatırım politikasının nasıl finanse edileceğin ortaya konulduğu da belirtiliyor.
Nobel ödüllü yoksulluk konularındaki çalışmalarıyla tanınan Esther Duflo da Financial Times’taki yazısında Macron projesinin başarısız olduğunun, UB’nin programının da göçmenlerin ve en yoksulların kaybetmesi anlamına geldiğinin altını çiziyor. Solun programının kısa sürede hazırlandığını, revize edilebileceğini söylüyor. En geniş anlamda solun, üretimi, bölüşümü, çevrenin korunmasını destekleyen, insanların onurunu ve kendine saygısını gözeten bir programa gereksinim duyduğunu dile getiriyor. Bunun için de, mali reform, adil bir yeşil dönüşüm, büyümenin meyvelerini adil bir biçimde bölüştürecek bir proje öneriyor. Özetle Duflo da NHC’ye desteğini açıklıyor.
Şimdi bu ünlü araştırmacılara düşen görev, yarından tezi yok kollarını sıvayarak NHC’nin ekonomi programının ince ayarlarına katkıda bulunmak, sermaye cephesinden gelecek saldırılara karşı bir barikat örülmesine bilimsel destek sağlamak. Finansal piyasalar ilk elde seçim sonuçlarını, solun programını eksiksiz uygulamaya izin vermeyeceği varsayımıyla olumlu karşıladı. Programı iğdiş edecek bir piyasa dostu isimlerin dolaşıma sokulması beklenmeli. Macron’un da ittifakı bölmek için elinden geleni ardına koymayacağı açık. Sendikalar, sosyal ve ekolojik hareketler ise hem sol saflarda birliği korumak, hem de programı savunmak için harekete geçmeli. Biz de buradan Fransız solunun deneyimlerini ilgiyle izlemeye, onların deneyimlerinden öğrenmeye, emekten yana politikalarının hayata geçmesini dilemeye devam edeceğiz.