Rishi Sunak’ın 22 Mayıs’ta, yağmur altında, takım elbisesi sırılsıklam bir şekilde ilan ettiği erken seçim, 4 Temmuz’da İşçi Parti’sinin beklenen zaferiyle sonuçlandı. Peki, bu solun zaferi mi, yoksa işler bundan sonra daha kötüye mi gidecek? 14 yıllık Tory (Muhafazakârlar) iktidarının ardından, ülkede bir şeylerin değişeceği doğru. Ama bu nasıl bir değişim olacak?
Keir Starmer’ın zafer konuşması sırasında defalarca telaffuz ederek vadettiği ‘değişimin’ gerçekte ne anlam ifade ettiğini bugünden görebilmek için, İşçi Partisi’nin geçirdiği değişime ve Starmer’ın önlenemeyen yükselişine bakmak gerekiyor.
Seçim kampanyasının açılışını “Kendimi ilerici ve sosyalist olarak tanımlayabilirim” diyerek yapan Starmer, bir yandan da İşçi Parti’sini Jeremy Corbyn ve onu destekleyenlerden arındırarak, partiyi radikal ve sosyalist çizgiden uzaklaştırmakla övünüyordu. Çelişkilerle dolu ifadeleri ve yaptıklarıyla, ülkenin sosyalistleri tarafından “ilkesiz ve güven vermeyen biri” olarak tanımlanmaktan kurtulamıyor.
DÜZEN HİZMETÇİSİ
Kariyerine insan hakları avukatı olarak başlayan ve 2014 yılında “ceza hukukuna” yaptığı hizmetlerden dolayı ‘sir’ (şövalye) unvanını alan Starmer, Corbyn’e antisemitizm iddialarıyla açılan soruşturmaların başını çekmiş, Nisan 2020’de İşçi Partisi’nin yeni lideri olarak seçilmişti.
Hukuka yaptığı katkılarla aldığı unvanların arka planında, Kraliyet Savcılığı görevi sırasında Julian Assange’ın iadesi ile ilgili olarak ABD’ye yaptığı seyahatler ve yazışmalara ilişkin kayıtların yok edildiği ortaya çıkıyor. Assange davasının, ifade ve basın özgürlüğü anlamında taşıdığı sembolik önemin yanı sıra, ABD hegemonyası ve egemen düzenin korunması açısından da ne kadar kilit bir dava olduğunun altını çizmek gerekiyor.
İlkesiz şövalye Starmer’ın son yirmi yıllık kariyerine baktığımızda, aslında oldukça ilkeli ve tutarlı bir çizgisinin söyleyebiliriz. Elitlerin otoritesinin devamlılığına engel olabilecek her türlü tehdidi bertaraf etmek konusunda istikrarlı bir tutum sergiliyor. İşçi sınıfına değil büyük şirketlere yakınlığını, lobicilik faaliyetlerini ve düzen adamı olduğu gerçeğini ortaya koyan araştırmalar, makale ve kitaplar biraz geç de olsa yayımlanmaya başladı. Oliver Eagleton’ın pek fark edilmemiş kitabı “The Starmer Project,” Starmer’ın “bir düzen hizmetçisi, itaatkar bir yalancı” olduğunu kanıtlarıyla sunuyor.
Bu sonbaharda yayımlanacağı söylenen bir başka kitap da “The Fraud: Keir Starmer, Labour Together, and the Crisis of British Democracy”. Kitap, şimdiye kadar açıklanmamış bilgi ve belgelerden oluşuyor ve oldukça karanlık bir grup olan Labor Together’ın Starmer’i iktidara nasıl taşıdığını anlatıyor. Starmer’ın bir proje olduğunu doğrulayarak, “‘Corbynizm’i komplolarla nasıl sabote ettiğini, parti içindeki sol kanadı ezerek bugüne getirdiğini” belgelerle ortaya koyuyor.
Bu yüzden, Corbyn’in bütün bu komploları çürütüp direnerek, bağımsız olarak seçimlere girmesi ve İşçi Partisi karşısında açık oy farkıyla seçilmesi tarihi bir zafer niteliğinde. Yine aynı şekilde, Filistin savunucusu dört bağımsız milletvekilinin de parlamentoda varlık gösterecek olması, Siyonist olduğunu açıkça ifade eden Starmer ve projesi karşısında kalkan oluşturacak.
SAĞLIK OYUNLARI
Starmer’ın “benim için kişisel bir mesele” dediği Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS), Starmer Projesi’nin önemli kollarından birini oluşturuyor. Özelleştirme iddialarını reddetse de, plan çoktan devreye sokuldu; “ortaklık” ve “reform” gibi yanıltıcı ifadelerle, her şeyi kılıfına uydurarak yapmayı hedefliyorlar.
Sağlık sisteminin özelleştirilmesi, Birleşik Krallık politikasında en önemli konulardan biri. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan ve dünyanın ilk kamusal sağlık sistemi olma özelliğini taşıyan NHS, ABD’nin sağlık sigortası sisteminden ilhamla serbest piyasa modeline dönüştürülme tehdidi altında. Araştırmacı gazeteci John Pilger, 2019 tarihli “War on NHS” belgeselinde kapalı kapılar ardında dönen oyunları, lobicilik faaliyetlerini, kanıtlar ve tanıklarla gözler önüne seriyor ve belgeselin bir uyarı niteliğinde olduğunu söylüyordu. Starmer da Margaret Thatcher döneminden bu yana devam eden bu gizli ve kirli savaşın önemli neferlerinden biri. Eski insan hakları savunucusu, en temel insan haklarından biri olan sağlık hizmetini halkın elinden almak için ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmiyor.
GERÇEK BİR PARTİ
Corbyn ve diğer bağımsızlar, büyük bir savaş vererek İşçi Partisi içinde kalmayı başaran Diane Abbott, John MacDonnell gibi milletvekilleri ve parlamentodaki varlıklarını artıran Yeşiller’in, Starmer Projesi karşısında seslerini yükseltmeye devam edeceklerini düşünmek, bu seçimlerden ülke, dünya ve sol adına çıkarılacak tek umut. Muhafazakârların oylarını bölerek, seçim zaferini Starmer’ın İşçi Partisi’ne altın bir tepside sunan Nigel Farage ve yeni kurduğu Reform Partisi, aslında yeni bir parti kurmanın risk almaya değer olduğunu gösteriyor. Ülkenin gerçek ilerici ve sosyalistlerini bir araya toplayacak yeni bir parti kurmanın zamanı çoktan gelmiş gibi görünüyor.