iktibasHayri Kozanoğluİşçi Partisi’nin seçim zaferi - Hayri Kozanoğlu

İşçi Partisi’nin seçim zaferi – Hayri Kozanoğlu

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net
diğer yazılar:

İşçi Partisi’nin seçim zaferiBirleşik Krallık’ta İşçi Partisi 650 sandalyeden 409’unu kazanarak büyük bir seçim zaferine imza attı. Neredeyse tüm Avrupa’da aşırı sağ yükselişini sürdürürken Birleşik Krallık’ta ibrenin sola kayması elbette sevindirici. Ancak İngiliz İşçi Partisi lideri Keir Starmer’ın politik zihniyetinin Tony Blair’in Üçüncü Yol çizgisini andırması; konuya sol, kamucu, anti-emperyalist bir mercekten bakanların sevinirken dikkatli olmasını gerektiriyor. Bilindiği gibi Blair döneminde İşçi Partisi hafif makyajlarla neoliberal politikaları uygulamış, Irak işgaline katılacak ölçüde Atlantikçi bir rota izlemişti.

Gerçekçi olmak gerekirse, İşçi Partisi bu ezici seçim başarısını “dar bölgeli” seçim sisteminin azizliğine borçlu. Böylece oyların sadece yüzde 34’ünü alarak tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde geçirdi. 2019 seçimlerine göre oylarını sırf yüzde 4.2 artırması bu sonuca yetti. Kamuoyu oylamaları İşçi Partisi’ni Muhafazakar Parti’nin yüzde 20 önünde göstermesine karşın, sandıktan bunun yarısı yüzde 10’luk bir fark çıktı. . Aslında İşçi Partisi bu başarıyı, sağ oyların Muhafazakarlar ile yüzde 14 oy toplayan İngiltere’nin Trump’ı Nigel Farage ‘ın Reform Partisi arasında bölünmesi sonucu elde etti.

Hatırlanırsa 2017 seçimlerinde Jeremy Corbyn liderliğinde İşçi Partisi oyların yüzde 40’ını toplamasına karşın, Muhafazakar Parti’nin yüzde 42.4’luk desteğinin gerisine düşüp muhalefette kalmıştı. Daha sonra müesses düzenin tüm aygıtları, Corbyn’ın sistem için arz ettiği “kızıl tehlikeye” karşı konuşlandı. Brexit sürecinin iyi yönetilememesinin de etkisiyle 2019 seçimleri kaybedildi ve emperyal heveslerini taze tutan devlet aygıtı açısından daha muteber bir isim Keir Starmer İşçi Partisi’nin liderliğine getirildi.

CORBYN’İ DURDURAMADILAR

Dünya solu ve başta Filistinliler gelmek üzere ezilen halklar seçimi hangi partinin kazanacağı kadar, Jeremy Corbyn’in Londra’nın Kuzey İslington bölgesindeki seçim sonucuna odaklandılar. Corbyn Filistin bağımsızlık mücadelesine verdiği destek sonucu haksız yere  antisemitik diye yaftalandı ve partiden ihraç edildi. Bağımsız aday olarak, çok kültürlü bir dokuya sahip, Türkiyeliler’in de yoğun yaşadığı 41 yıldır hizmet ettiği seçim bölgesinde İşçi Partili adaya 8 bin oy fark atarak yeniden seçildi. Dar bölge sisteminde bir bağımsız adayın, hele İşçi Partisi ile özdeşleşmiş bir ismin seçilmesi çok zordu ve Corbyn bunu başardı. Gönüllü aktivistlerinin kapı kapı dolaşarak seçmenle yüz yüze ilişki kurmaları da elbette bu yüz güldürücü sonuçta rol oynadı.

Bu seçimle radikal sol adaylar İşçi Partisi’nden Starmer’in İsrail’e kayıtsız şartsız desteği noktasında, Filistin direnişine destek temelinde ayrıştı. Bu kapsamda Shockat Adam Güney Leicester, Labal Mohammed Desbury ve Batley, Adnan Hussain Blackburn, Ayoub Khan Birmingham Perry Bar’dan seçildiler. Corbyn’i de katarsak Filistin yanlısı grup, parlamentoda aşırı sağcı Reform Partisi’nin 4 temsilcisinden daha fazla ağırlığa sahip olacak. Buna karşın Filistin mücadelesine destek veren, zaman zaman komplocu tezleriyle sola mensubiyeti tartışılan Britanya İşçiler Partisi lideri George Galloway Rochdale’deki sandalyesini kaybetti.

Sosyalist seçmenlerin, özellikle üniversite mezunlarının  bazılarının da desteğini esirgemediği Yeşiller Partisi yüzde 7 oy toplarken 4 milletvekilliği de kazandı. Partinin eş başkanları Carla Denyer ve Adrian Ramsay de parlamentoya girdi.

İşçi Partisi’nde Corbyn ile kader birliği yapan Sosyalist Kampanya Grubu’nun önde gelen isimleri gölge Hazine Bakanı John Mac Donnell, gölge içişleri bakanı Diane Abbott benzeri birçok isim de koltuğunu korudu. İşçi Partisi saflarında ayrıca Starmer’ın hışmından kurtulmak için seçim kampanyası boyunca keskin bulunacak siyasi mesajlardan kaçınan, parlamento açıldıktan sonra sesini yükseltebilecek azımsanmayacak sayıda sol kanat milletvekili bulunuyor.

Özetle, sadece Filistin meselesinde değil; işçi hakları, kemer sıkma politikaları, mülteciler konusu, küresel iklim değişikliği, LGBTQ talepleri ekseninde Starmer’ın “ana akım” çizgisine muhalefet edebilecek bir potansiyel var. Ancak seçim sonrası Muhafazakar Parti’nin örgütünü toparlama çabası içine gireceğini, yüzde 12 oyla 71 sandalye kazanan Liberal Demokratlar’ın Starmer politikalarından kendilerini ayrıştırmakta güçlük yaşayacaklarını düşünürsek, gerçek muhalefetin parlamento dışından sosyal hareketlerden yükseleceğini öngörebiliriz.

MUHAFAZAKÂRLARIN TÜKENİŞİ

İngiltere’de yaygın bir inanış var: Seçimleri muhalefet kazanmaz, iktidar kaybeder. Bu yaklaşımın 2024, 4 Temmuz seçimleri için kesinlikle doğru olduğunu söylemek olanaklı. Çünkü İşçi Partisi lideri Starmer’ın popülaritesinin o kadar da yüksek seyretmediği, partisinin ne önerdiğinin seçmen tarafından net algılanmadığı bir iklimde, perşembe günü Murat Nişancıoğlu’nun da ayrıntıları ile ortaya koyduğu gibi Muhafazakarların itibarının dibe vurduğu bir dönemde İşçi Partisi aradan sıyrılmayı başardı.

Becerikli, iş bitirici bir imaja sahip Muhafazakarlar 2019 seçimlerinden bu yana dört başkan değiştirdiler, parti içi hizipler ülkeyi yönetmekten çok birbirlerinin kuyusunu kazmaya odaklandılar. Hayat pahalılığı, yüksek faizler, yerinde sayan ücretler, kamu hizmetlerinin dökülmesi, düşük büyüme, verimliliğin artırılamaması gibi olgular seçmeleri iktidardan yabancılaştırdı, 190 yıllık tarihinin en büyük yenilgisini yaşamasına yol açtı.. Aslında bu semptomlar başta Almanya ve Fransa, kıta Avrupası’nda da hissediliyor, bu ortamdan aşırı sağ besleniyor. Ancak Birleşik Krallık’ta bu sorunlar hem daha uzun zamana yayılmış durumda, hem de daha şiddetle deneyimleniyor. “Sol karşıtı”, saldırgan bir dile sahip, Robert Murdoch’un The Sun Gazetesinin bile İşçi Partisi’ne destek açıklaması Muhafazakarların tükenmişliğinin en belirgin göstergesi kabul edilebilir.

İŞÇİ PARTİSİ NEREDEN NEREYE?

2019 seçimlerinde İşçi Partisi’nin seçim manifestosu demiryollarının, enerji sisteminin, su dağıtımının, posta hizmetlerinin tekrar ulusallaştırılmasını öneriyordu. Kamuoyu yoklamaları bu politikalara halkın desteğinin yüksek olduğunu gösteriyordu. Partinin ekonomi kurmayı Mc Donnel’a Marksist “suçlaması” yapılıyor, o da “Das Kapital’den daha öğrenilecek çok şey var” diye cevap veriyordu. Haftalık New Statesman Dergisi, “Manifesto Marksist değil, daha ziyade Keynesyen” diyerek ortalığı yatıştırıyor, ekonominin “kumanda tepelerinin” kamulaştırılmasının öngörülmediğini aktarıyordu.

2024 manifestosunda ise, bu kamucu yönelimden vazgeçiliyor, büyümenin hızlandırılması, verimliliğin artışı öngörülüyor, ancak bu sonuçlara nasıl ulaşılacağı ayrıntılandırılmıyor. Starmer’ın öne çıkardığı temalardan yeşil dönüşümden bile geri adım atıldı. Finans kapitali yatıştırmak, bütçe açığı sorununu gözettiklerini kanıtlamak için 28 milyar poundluk yatırım planı yarıya indirildi. Birleşik Krallık’ta önemli bir gündem maddesini oluşturan çocuk yoksulluğu konusunda net bir çözüm üretilemedi. Starmer’ın Fransa’dan “minik botlarla” gelebilecek mültecilere yönelik sözlerine tepkiler giderilemedi. Özellikle Bangladeşlilerin küçümseyen yorumları, ülkenin en meşakkatli işlerini üstlenen bu kesimde derin bir kırgınlık yarattı.

Starmer bugün küresel ekonomide büyük bir güç haline gelen varlık yönetim şirketlerinin finansmanına bel bağlıyor. Özellikle dünyanın bu konudaki en büyük firması Black Rock ile işbirliği planlıyor. Kamu-özel işbirliği projeleri aracılığıyla altyapı yatırımlarını hızlandırmayı hedefliyor. Konut sorununu da bu yolla hafifleteceğini umut ediyor. Bristol Üniversitesi öğretim üyesi Daniela Gabor bu yaklaşımın sakıncalarına dikkat çekiyor. Dünya örneklerinden yola çıkarak, konut fiyatlarının yükseleceği, kiraların artacağı uyarısında bulunuyor. Bu tarz işbirliklerini benimseyen hükümetlerin fonlara tutsak düşeceğine, başta iklim, enerji ve sosyal politikalar gelmek üzere yaşamın her alanının özelleşeceğine işaret ediyor.

Yeni başbakan Starmer dış politikada da Atlantik ekseninde Britanya’yı dünya sahnesinde daha etkin kılmaya hazırlanıyor. AB’ye tekrar  katılmayı denemeden başta Almanya,  ilişkileri yeniden kurmayı hedefliyor. NATO’ya daha fazla entegrasyon, Ukrayna’ya tam destek, İsrail’in Gazze’deki vahşetini görmezden gelmeye devam etmek gibi  Washington’un dümen suyunda politikalarla ABD’nin “en sadık dostu” imajını pekiştirmeyi hayal ediyor. Kısaca Tony Blair’in 2024 sürümü bir imaj sunuyor.

İşçi Partisi’nin ılımlı solu diye nitelendirilecek bir çizgide, saygı duyulan bir insan hakları savunucusundan nasıl bir dönüşümle Starmer 2.0 ortaya çıktı bu konu daha çok konuşulacak. Hatırlanırsa Blair, Thatcher’ın reklam şirketleriyle, o dönem Saatchi & Saatchi, kampanya yönetme stratejisini aynen kopya etmişti. Starmer de, hırslı bir veri analisti Morgan McSweeney önderliğinde, düşük profilli bir üslupla  bu başarıyı yakaladı. Ama yaşamla organik bağı bulunan sendikalar, sosyal hareketlerden, dolayısıyla onların dert ve taleplerinden kopuk bir rota izlemiş oldu.

PROFESYONEL ELİTLERİN BAŞBAKANI

Parti kadrolarında çok sayıda yönetim danışmanı, yatırım uzmanı, şirket stratejistine yer verdiği belirtiliyor. 2019 seçimlerinde Kızıl Duvar diye nitelenen İngiltere’nin kuzeyindeki işçi sınıfı bölgelerindeki yıkılmaz kabul edilen kaleler bile düşmüş, bu konu üzerine çok yorum yapılmıştı. Bugün bu kurtarılmış bölgeler yeniden fethedildi. Ancak Starmer’ın işçi sınıfının yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik bir vaadi bile yok, Aksine Hazine Bakanı olması beklenen Rachel Reeves, İngiliz Merkez Bankası’ndan yetişmiş klasik bir piyasacı.

The Guardian’daki köşesinde Dan Evans, Starmer’ın bir ustabaşının oğlu olmasına karşın; elit profesyonellerin, orta sınıf yöneticilerin, eğitimde başarı gösterip kariyer basamaklarını hızlı tırmanan teknokratların sınıfsal çıkarlarının temsilcisi olduğunu, onlar gibi bir düşünce yapısı taşıdığını söylüyor. Gelgelim benzer bir kafa yapısına sahip, arka arkaya 5  Oxford mezunu başbakanın ülkeyi ve partilerini düşürdüğü durumdan ders çıkarır mı, bu soruyu yanıtlamak için biraz bekleyip pratiği görmek gerekiyor. Dileğimiz Thatcher taklidi başbakanlığı 44 gün süren Liz Truss’ın akıbetine, Blair’in renksizi diye nitelenen Keir Starmer’ın uğramaması.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
272AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin