iktibasGözde BedeloğluKadınların soyadı mücadelesi - Gözde Bedeloğlu

Kadınların soyadı mücadelesi – Gözde Bedeloğlu

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net
diğer yazılar:

Kadınlar ve hakları üzerine kelam etmeden önce yapılması gereken ilk şey Türkiye’deki kadına yönelik erkek şiddetine dair verileri paylaşmak ve buradaki istikrarı hatırlatmak. Çünkü bu devamlılıkta kadına bakışın ideolojik alt yapısını görebilmek ve kadınları ilgilendiren yasal düzenlemelerle neyin amaçlandığını anlayabilmek mümkün.

bianet.org’un her ay, yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre; erkekler haziran ayında en az 34 kadını öldürdü. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda verdiği bilgiye göre de bu yılın ilk altı ayında erkekler 166 kadın öldürüldü. 2023 yılında 308 kadın uğradığı şiddet nedeniyle hayatını kaybetmişti.

***

2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmış ve iktidar bu kararı 6284 sayılı kanunun yeterli olacağı fikriyle savunmuştu. Yasalar, elbette tek başına işe yaramazlar. Yorum ve uygulamada hakim bakışın izleri açıkça görülebilir. Yasaların zamanın koşullarına uygun olarak yenilenip değiştirilmesi gerekebilir ancak bunun ne kadar özgürlükçü ya da kısıtlayıcı olacağını yasa yapıcının ideolojisi ve dünyayı kavrayışı belirler. Türkiye’deki muhafazakar milliyetçi iktidar ortaklığının kadınların talep ve ihtiyaçlarına, hak ve özgürlüklerine yaklaşımı, bizzat kendi söylemlerinden referansla, zamanın çok gerisinde.

Kadının giyim kuşamından kahkahasına, kaç çocuk doğuracağından doğurmak istememesine, rujunun renginden eteğinin boyuna, ulaşabilecekleri en yüksek mertebenin annelik olduğuna kadar, sadece kadını ilgilendiren her kararda söz ve yetki sahibi olduğunu düşünen ve dahası kadın ve erkeğin eşit olmadığını açık açık söyleyenler tarafından yönetilen tek bir ülke yoktur ki kadınlar hak ettikleri şekilde hür ve güven içinde yaşayabilsin.

Dolayısıyla, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının, kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı kanunun seçim pazarlığına konu edilmesinin yanında Medeni Kanun da bugün, iktidar öncülüğünde, bir tartışma konusu. EMEP Milletvekili Sevda Karaca’nın hatırlattığı üzere, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç göreve gelir gelmez katıldığı bir yayında aile hukukunu sil baştan ele alacaklarını söylemişti. Karaca, kadınların eşit yurttaşlığının en temel güvencesi olan Medeni Kanun’un kadınlara sorulmadan, kadın örgütleriyle istişare edilmeden, üstelik ‘sil baştan’ bir şekilde değiştirilmesine hangi grupların hangi ihtiyaçlarına cevap verme motivasyonunun eşlik ettiği hususunun kaygı verici olduğunun altını çiziyor.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda konuşan İçişleri Bakanı Yerlikaya, kültürümüzde toplumumuzun yapı taşının aile olduğunu söyledi ve “aile varsa devlet vardır” dedi. 2011’de, dönemin Başbakanı Erdoğan “Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli” demiş ve Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerine, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulacağını açıklamıştı. Kadın ve ailenin eşdeğer görülmesi zaten bir eleştiri konusu iken bu kez kadının adı hepten dışarıda bırakılmıştı.

Kadının tek başına özgür bir birey olduğu gerçeğinin ısrarla göz ardı edildiği örneklerden biri de soyadı meselesi. İktidarın meclisten geçirmeye çalıştığı 9.Yargı Paketi Düzenlemesi’nde, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, kadınların evlendikten sonra sadece bekarlık soyadlarını kullanmaya devam etme hakkı engelleniyor. AYM, erkeklerin ömür boyu kendi soyadlarını kullanabilmesine karşın kadınların evlendikten sonra bekarlık soyadını tek başına kullanamamasının eşitlik ilkesinin ihlali olduğuna karar vermişti.

AYM’nin iptal kararından sonra kadınlar, başvuruda bulunarak sadece kendi soyadlarını kullanabilcekken, iktidar sanki böyle bir karar hiç verilmemiş gibi davranarak bir kez daha AYM’yi yok sayıyor. Oysa yasama yeni bir düzenlemeyle ya da buna gerek duyulmadan AYM kararının uygulanmasını sağlamakla görevli. Bunun yerine iktidarı sürekli, kadınların kazanılmış haklarını tırpanlayan, geriye götüren bir hazırlık içinde görüyoruz.

***

Türk Medeni Kanunu hazırlanırken örnek alınan İsviçre Medeni Kanunu’nda, zamanın ilerleyişi ve eşitlik ilkesi dikkate alınarak, 2013 yılında ilgili maddede değişiklik yapıldı. Bu düzenlemeye göre İsviçre’de “Eşler kendi adlarını koruyabilirler. Eşler nüfus memurluğuna erkeğin ya da kadının bekarlık soyadını ailenin ortak soyadı olarak kullanmak istediklerini beyan edebilirler. Eşler kendi adlarını korudukları takdirde, doğan çocuklarına verecekleri soyadını kendileri kararlaştırabilirler.” Boşanma halinde ise “Evlenmekle soyadını değiştiren eş, boşanmadan sonra bunu korumaya devam eder, fakat dilerse nüfus memurluğuna başvurmak suretiyle bekarlık soyadını alabilir.” İşte bu kadar basit! Mesele, ülkenin insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olup olmayacağına karar vermekten ibaret.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
327AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin