Bir önceki yazımda son Avrupa Parlamentosu seçimlerini yorumlamış, seçimlerin Kıbrıs özelinde değerlendirmesini bu yazıya bırakmıştım. Söz verdiğim üzere bu yazıda bu seçimleri Kıbrıs bağlamında yorumlayacağım.
***
Öncelikle seçime katılım konusundan başlayalım. Bu seçimlerde Avrupa çapında seçmen katılımı yüzde 51 olarak gerçekleşti ve bu 2019 seçimlerine göre biraz daha yüksek ve ayrıca AB tarihindeki en yüksek katılım oranı. Yüzde 80’in üzerinde katılım oranlarıyla Belçika ve Lüksemburg seçime en çok ilgi gösteren ülkeler olurken, Hırvatistan (yüzde 21,4), Litvanya (yüzde 28,4), Bulgaristan (yüzde 33,8) ve Letonya (yüzde 33,8) gibi Doğu Avrupa ülkeleri ise Avrupa seçimlerine en az ilgi gösteren ülkeler oldular. Kıbrıs’ta oy verme oranı ise yüzde 59 oldu.
Bu Avrupa çapında ortanın üstü bir ilgiye ve 2019 seçimlerine göre 14 puanlık ciddi bir artışa tekabül ediyor. Bu önemli artışa sebep olan faktör Fidias olarak görülüyor ve bu konuya ayrıntılı olarak değineceğim. Esas bizi ilgilendiren kısmı Kıbrıslı Türklerin bu seçime ne kadar katıldığı ve ne yazık ki Türk tarafında katılım 5,676 kişi (yani yüzde 5,5) ile sınırlı kaldı.
Kıbrıslı Türkler için en önemli sonuç kuşkusuz Niyazi Kızılyürek’in seçimi kaybetmiş olması. Bu “iki devletli çözüm” destekçilerini sevindiren, federasyon yanlısı Kıbrıslı Türkler için ise büyük hayal kırıklığı yaratan bir sonuç oldu. Kızılyürek vekilliği süresince Kıbrıs sorununu AB gündeminde tutup elinden geldiğince aktif bir şekilde Kıbrıslı Türklerin sesi olmaya çalıştığı için, bazıları bu sonucu “AB’deki Kıbrıslı Türk varlığının sonlanması” şeklinde yorumladı. Bu haksız bir yorum sayılmaz, çünkü son beş yılda Kuzey Kıbrıs ile Brüksel arasındaki en önemli bağ gerçekten Kızılyürek Hoca idi. Güney’in AB üyesi olduğu, Kuzey’in ise tanınmadığı bu ortamda Kıbrıslı Türklerin AB ile bağı sadece turistik seyahat ve eğitim boyutunda kalacak gibi görünüyor. Muhtemelen AB ülkelerine eğitime giden gençlerimizin büyük bir kısmı da zaten Avrupa’dan dönmeyecek ve siyasi olarak hem Kuzey Kıbrıs hem de Kıbrıslı Türkler daha görünmez hale gelecekler. Biz yine de ümidi elden bırakmayalım.
***
Kızılyürek’in seçilememesi konusunda çok şey yazıldı ve çizildi. Dolayısıyla ben daha çok seçimin diğer önemli boyutuna odaklanmak istiyorum: Fidias olayı.
Genç YouTuber ve TikTok’çu, Kıbrıs’taki Z Kuşağının popüler influencer’i Fidas Panayiotou, resmi verilere göre Kıbrıs Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oyların yüzde 19,4’ünü alarak üçüncü oldu. DİSY yüzde 24,8, AKEL ise yüzde 21,5 oranında oy aldı. Fidias’ın seçilmesi AKEL’in de sadece bir milletvekili çıkarabilmesine sebep oldu. Bu ada genelinde bir şok etkisi yarattı. Nitekim anketler kendisinin sadece yüzde 8-9 oranında oy alacağını söylüyordu.
Peki, kimdir bu Fidias? Fidias üniversite mezunu dahi olmayan 24 yaşında bir genç. YouTube’da yaklaşık 2,6 milyon abonesi var ve farkındaysanız bu sayı Kıbrıs Cumhuriyeti nüfusunun iki katından fazla. Son beş yıldır yaptığı paylaşımlarda takipçileri havaalanında bir hafta bedava yaşadığını, 10 gün boyunca kendini diri diri gömdüğünü, 100 ünlüye sarıldığını ve para ödemeden Hindistan ve Japonya’yı dolaşmaya çalıştığını izlemişti. Avrupa Parlamentosu’nun nasıl çalıştığını bilmiyor. Hiçbir siyasi deneyimi yok ve şimdiye dek hiç oy vermediğini de itiraf ediyor. Kendisine neden aday olduğu sorulduğunda, “Brüksel’de hep aynı ‘nerd’ler iktidarda olacaktı ve ben de ‘yeter artık’ dedim,” diye cevap vermiş. İşte bu genç siyasi elitlere karşı kabaran toplumsal öfke dalgasını sosyal medyadaki popülaritesi aracılığıyla Avrupa Parlamentosu’na taşıdı.
Fidias 71.330 oyla Kıbrıs çapında seçilen en popüler aday oldu. Bu, en popüler ikinci aday olan DİSY’li Loukas Fourlas’tan yaklaşık 20.000 oy daha fazla. Ayrıca, ilk defa bir bağımsız aday bu kadar oy topluyor ve Fidias bunu hiçbir reklam vermeden başardı. En güçlü parti DİSY oylarının yüzde 3 düşürerek AB seçimlerinde bugüne kadarki en kötü performansını gördü. DİSY’nin bölünme tehlikesi altında ve diğer partilerin de görece güçsüz olduğu bir dönemde sıçrama yapması beklenen AKEL ise oylarını 6 puan düşürerek daha da büyük bir başarısızlık sergiledi. Peki neler oluyor? Fidias’ın kendi sözleriyle: “Çevrenizdeki şeylerden memnun değilseniz ve onların değişmesini istiyorsanız, değişimin kendisi olmanız gerekir. Neden bağımsız olmayı seçtim? Çünkü kalıplara sığamıyorum. Çünkü bilmenizi isterim ki, hizmet edecek hiçbir parti çıkarım yok.” Bu son cümlesi çok önemli. Ben de buna dayanarak birkaç önemli noktaya dikkat çekmek istiyorum.
İlk belirtmek istediğim nokta Kıbrıs’ta seçmenlerin siyasette, Fidias’ın kendi deyimiyle, “yalan söylemeyen gerçek insanlara aç olduğu” anlıyoruz. Diğer adaylar profesyonel reklamcılar ve iletişimciler kullanırken Fidias’ın elindeki tek güç sosyal medya hesaplarıydı. Aslında burada iki önemli husus var. Biri artık siyasette sosyal medyanın yadsınamaz gücü. İkincisi ve daha önemlisi ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nde seçmenlerin geleneksel partilere ve geleneksel siyasete duyduğu tepki. Bu tepki özellikle de genç nesillere hâkim olan bir his olmalı ki Fidias en çok oyu gençlerden topladı. 18-24 yaş grubunda yüzde 39,5’lik etkileyici bir oy oranı elde etmiş görünüyor. Bunun yanı sıra, 25-34 yaş grubunda aldığı yüzde 27,5 ve 35-44 yaş grubunda aldığı yüzde 19’luk oy oranları da önemli.
Bazı yorumcular Fidias’ın başarısını seçmenlerin, özellikle de gençlerin, herhangi bir siyasi fikirden çok onun kişiliğine ilgi duyması ile açıklasa bile, bu olayı fazla basite indirgemek olur. Bizler Kuzey’de kendi siyasi sistemimizin çürümüşlüğü ile o kadar meşgulüz ki Güney’deki bu gidişatı çoğumuz kaçırdık. O yüzden Fidias olayını şaşkınlıkla “bir ahmağın sosyal medya aracılığıyla seçim kazanması” şeklinde yorumlarsak büyük bir hata yapmış oluruz. Aksine Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ana akım siyasi partilerin çekiciliğinin son yıllarda nasıl ve neden azaldığını ve bunun sonucu olarak seçmenlerin nasıl alternatif arayışlarına girdiklerini anlamamız gerekir. Kendisinin de itiraf ettiği gibi, Fidias’ın sosyal medya popülaritesi, onlarca yıldır oylara karşı iltimas temelinde işleyen bir parti sisteminin algılanan yolsuzluğundan derin bir şekilde rahatsız olan Kıbrıslı seçmenlerin bir kısmına öfkelerini açığa vuracak ve mevcut siyasileri cezalandıracak bir çıkış yolu sağladı. Bu da ikinci parmak basmak istediğim noktaya getiriyor bizi.
Evet, ikinci olarak Fidias olayını kesinlikle popülist bir dalga olarak yorumlayabiliriz. Avrupa’daki, hatta dünyadaki diğer örneklere benzer olarak geleneksel siyasetin dışından, belli bir ideolojiye bağlı olmadan, seçmenlerle direkt ilişki kurarak (sosyal medya aracılığıyla) ve mevcut siyasi sistemin çürümüşlüğüne işaret ederek oy toplayan popülistler aslında siyasi sistemin krizini açığa çıkarıyor. Bu popülistler yozlaşmış siyasete ve kibirli siyasetçilere karşı “halkın sesi olmak” misyonuyla ortaya çıkıyorlar. Nitekim, seçmenlerin büyük bir bölümü olağan adaylar ve partiler tarafından taleplerinin duyulmadığı ve ihtiyaçlarının karşılanmadığı kanaatindeler. Bu siyasi temsil eksikliğini de popülistler kapatmayı vadediyor. Sadece Fidias’ın değil, geçen yazımda bahsettiğim gibi, genel olarak Avrupa’da sağ popülist partilerin yükselmiş olmasını da bu şekilde yorumlamak lazım. Özetle, birçokları tarafından ayrıcalıklıların ve yüksek maaşlıların karar aldığı yer olarak görülen AB parlamentosunun kapalı kapıları artık artan bir şiddetle popülistler tarafından zorlanıyor. Bu da üçüncü parmak basmak istediğim noktaya getiriyor bizi.
Üçüncü olarak, ciddi bir tehlikenin varlığına işaret etmek isterim ki bu sadece Kıbrıs’ı değil tüm Avrupa’yı bekleyen bir tehlike: Aşırı sağın önlenemeyen yükselişi. Güneyde mevcut siyasete tepki zaten bir süredir vardı ve tepkisel seçmenler ya oy vermiyordu ya da oyları artarak aşırı sağ parti ELAM’a doğru gidiyordu. Nitekim bu seçimin Kıbrıs’ta kazananı sadece Fidias değil, yüzde 11,2 oranında oy alan ELAM. ELAM 2019’da oyların 8,2’sini almış ve hiç milletvekili çıkaramamıştı. Bu seçimde bir milletvekili de onlar Avrupa Parlamentosuna yolladılar. Bu bir ilk ve geleneksel partiler kendilerine çeki düzen vermezlerse bunun devamı da gelecektir. Daha kötüsü aynı sonuçları gelecekte Kıbrıs’ın kendi seçimlerinde de görebiliriz.
Kuzeyde Fidias’ın seçilmesi oldukça olumsuz karşılandı ve anlamsız bulundu. Lakin iki sol tandanslı Rum arkadaşımla hemen seçimin arkasından konuştuğumda ikisinin de bu sürprizden rahatsız olmadığını hayretle gözlemledim. İkisi de Fidias’ın en azından dürüst olduğunu söyleyip tepki oylarının ELAM’a gitmesindense Fidias’a gitmesinden duydukları memnuniyeti dile getirdiler. Görünen o ki, Fidias ELAM destekçileri de dahil olmak üzere Kıbrıs’taki protesto oylarını topladı. Bu oyların çoğu sağ ya da apolitik oylardı. Bu da çok şaşırtıcı değil, çünkü her ne kadar şimdi herhangi bir partiyle bağlantısı olmadığını söylese de Fidias geçmişte ELAM’ı desteklediğini itiraf ediyor. Yani, daha önce oy vermediğini de düşünürseniz, Fidias’ın kendisi de aslında tepkili bir seçmen. Ve Fidias olmasaydı muhtemelen ELAM’ı yüzde 20 oranında görecektik. Bu husustan yola çıkarak da kuzeydeki bizleri de ilgilendiren son noktaya değineceğim.
Son olarak vurgulamak istediğim husus, bütün bunların Kuzey’deki bizler için ne anlama geldiği. Öncelikle ELAM yüzde 20 değil de yüzde 11,2 oy aldı diye rahatlamamız mümkün değil. ELAM’ın yükselişi yadsınamaz bir gerçek ve bu Kıbrıslı Türkler ve adadaki göçmenler için oldukça olumsuz bir gelişme. Peki Fidias’ın Kıbrıs sorunu konusundaki fikri nedir? Bir videosunda kendisine sorulduğunda Rum tarafının müzakereleri durdurması ve Kıbrıslı Türklerin çözüm için yalvaracağı kadar zengin bir devlet olmaya odaklanması gerektiğini öne sürmüş. Kathimerini gazetesine göre bu Fidias’ın Kıbrıs sorununa ilişkin bilgisizliğini ve onun siyasetteki uygunsuz varlığını vurguluyor, fakat bunlar adaylığını hiç de olumsuz etkilemiş gibi görünmüyor. Yani, görünen o ki, pek çok Kıbrıslı Rum için, özellikle de gençler için, Kıbrıs sorunu hiç de öncelikli bir konu değil. Demek ki pek umurlarında değiliz. Hem Kızılyürek’in seçilememiş olması hem de Fidias’ın zaferi bize maalesef bunları söylüyor. Milliyetçi reflekslerle umurlarında olmaktansa bu ilgisizliği yeğler miyiz? Bence yeğlemeyip başka alternatifleri zorlamalıyız.
***
Fidias Kıbrıs Cumhuriyeti’nde siyasi sistemin krizinin sembolü oldu. Umarım Fidias’ın seçilmesi güneydeki geleneksel siyasi sistem için bir uyarı ve toparlanmaya teşvik işlevi görür. Bu konuda güneydeki siyasi partilere, özellikle de AKEL’e büyük sorumluluk düşüyor. Eğer seçmen şikayetlerine karşılık vermezlerse protesto oylarının arttığını ve çoğunun aşırı sağa kaydığını göreceğiz. Bu seçimi bir nevi Fidias kurtardı diyelim. Ama hiçbir bireyin bir siyasi sistemi tek başına değiştirmeye gücü yetmeyeceği kesin. Kaldı ki Fidias sıfır siyasi bilgisi ve siyasi tecrübesi ile bunu yapabilecek kapasitede biri hiç değil. Ne kadar saf duygularla aday olmuş olursa olsun, Fidias’ın Avrupa Parlamentosu’nun içinde kaybolacağı kesin. Kıbrıslı Türklerin de tüm bu keşmekeş Kıbrıs siyaseti içinde kaybolmaması dileğiyle…