“Kıbrıs Türk Toplumunun, dinmek bilmeyen sancıları, 1878’de başlamış ve günümüze kadar gelmiştir. Çok yönlü olan bu sancıların bir türlü dinmek bilmemesi, özgürlük ve var olma savaşı yapmasında, bayrağının altında hür bir şekilde yaşamak istemesindedir.
Bu kutsal istekledir ki, her türlü iktisat ve ekonomi kurallarına toplum olarak göğüs gerilmekte, yoksunluklarla dolu yaşantıya katlanılmakta, çöküntü bekleyenlerin karşısında, her geçen yıl daha güçlü, daha inançlı, Kutsal Savaş sürdürülmektedir.
Savaşın iktisadi değil, özgürlük ve var olma savaşı olduğunu haykıran Türk toplumu; bu savaşı, Anavatan Türkiye ile birleşinceye dek sürdürecektir.”
Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı, Lefkoşa’da Beşparmak Yayınları tarafından 1970 yılında yayımlanan ‘Sancılı Toplum’ adlı kitabının ön sözüne böyle başlıyor. Kitap, Zafer ve Bozkurt gazetelerinde 1969 yılı içinde yayımlanmış olan yazılarına, iki yazı daha eklenerek oluşmuş.
Yazarın, bu kitaptaki yazılarında milliyetçi bir perspektifin hakim olduğu görülür. Hatta Kutlu Adalı, sosyalizmin o yıllarda dünya ölçeğindeki etkisinin doğal bir sonucu olarak Kıbrıs’ta da tartışıldığı ortamda, sosyalizmi savunan gençlere, bakış açılarının ‘ütopik’ olduğunu öne süren nasihat tonunda ifadelerle yanıtlar verir.
1961’den 1972 yılına kadar Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın özel sekreterliğini yapan Kutlu Adalı, Türkiye’nin Kıbrıs’a 1974’te yaptığı çıkarmanın ardından, yıllar içinde Ada’da Susurluk ve ‘derin devlet’ ilişkilerinin yaygınlık kazanması, kara para aklamanın bir sektör haline gelmesi, bu arada da eski ‘kurtuluş mücadelesi’ neferlerinin başında bulunanların küpünü doldurması karşısında yollarını ayırır. 1985’ten sonra Denktaş’a muhalefet eden ve Kıbrıslılık kavramını öne çıkaran köşe yazıları yazmaya başlar.
Tam bu noktada, Serkan Seymen’in, Evrensel’de önceki gün ‘Bir kara para çamaşırhanesi’ başlığıyla yayımlanan yazısına bir atıf yapalım: “‘90’lı yıllar KKTC’nin inanılmaz bir para girişine, son derece şaibeli ticari faaliyetlere, bankalara, döviz bürolarına, bahis ofislerine, kumarhanelere ve fuhuş sektörüne ait gece kulüplerine tanık olduğu zamanlardı. Susurluk Çetesi olarak uzun zaman gündemi meşgul edecek ilişkiler ağında ismi geçenlerden, Abdullah Çatlı’ya, Haluk Kırcı’ya, Korkut Eken’e; yeraltı dünyasının en tanınmış simalarına kadar herkes bir şekilde KKTC’ye sürekli gidip geliyor, tam olarak çözülemeyen faaliyetlerde bulunuyordu. 14 Mayıs 1996’da Kıbrıs’ın kuzeyinde dönen bu dikkat çekici ilişkiler ağını yazılarında konu edinen Gazeteci Kutlu Adalı evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.”
Eşi, Şair İlkay Adalı’nın, Kutlu Adalı’nın katledilmesinden sonra kendisiyle yaptığım görüşmede bana verdiği Kutlu Adalı kitapları arasında yer alan ‘Sancılı Toplum’da dile getirdiği ‘Anavatan’ merkezli görüşlerinden, Anavatan-KKTC hattındaki ilişkiler silsilesinin geldiği boyutu görerek uzaklaşması ve bu kirli ilişkileri sorgulaması sonrası katledilmesine giden kararın verildiği aşikar.
Kutlu Adalı’nın Kıbrıs’ın Uğur Mumcu’su olarak anılması da Serkan Seymen’in ifade ettiği gibi, bu kirli ilişkiler ağını yazılarında konu ederek eleştirmesi nedeniyledir. Dolayısıyla artık savunduğu ‘barış’ da o kirli ilişkileri temsil edenlerin karşısında duran bir içeriğe sahiptir.
Otel, kumarhane, bahis, uyuşturucu gibi bir dizi ilişkilerle gündem olan ‘iş insanı’ Halil Falyalı’nın 8 Şubat 2022’de silahlı saldırı sonucu katledilmesi de madalyonun diğer yüzünde duruyor.
Her iki suikast da bir noktada birbirine bağlanan mesajlar içeriyor. Adalı suikastı, “Eğer bir ‘barış’ savunulacaksa ’74 Barış Harekatı’ ile tesis edilen düzenin kritik ilişkilerini sorgulamadan savunulmalı” derken, Falyalı suikastı da, Ada’nın elverişli koşullarındaki hızlı yükselişin, Türkiye’den Ada’ya uzanan mimarisi içinde belli sınırları olduğunu hatırlatıyor. Falyalı’nın kaymağını yediği ballı sektörler bugün de varlığını koruyorlar ama artık o balı tutan parmaklar farklı.
Kutlu Adalı’nın ‘Sancılı Toplumu’, bağlamı daha da genişleyen sancıları yaşamaya devam ederken, Kıbrıs’ta çözümü konuşmak, Ada’ya yukarıdan boca edilen cerahatleri de derinlikli konuşmayı ve hesaplaşmayı gerektiriyor.