iktibasPınar ÖğünçÖlüleri saymak, yoksulları saymak, sayılar ve insanlar - Pınar Öğünç

Ölüleri saymak, yoksulları saymak, sayılar ve insanlar – Pınar Öğünç

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net
diğer yazılar:

Geldiğimiz noktada bir yandan sayı olmaya çalışıyoruz, diğer yandan da şu hayatta sadece sayı olmadığımızı kanıtlamaya.

*

Geçen hafta bazı sayılar güncellendi. Sadece tarihsel bir güncelleme değil bu, bir tashih.

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin Gazze Sağlık Bakanlığı’ndan edindiği bilgilere göre 19 Haziran 2024 itibarıyla İsrail’in Ekim 2023’teki işgalinden bu yana hayatını kaybedenlerin sayısı 37 bin 396’ydı. Bu elbette İsrail devletinin itiraz ettiği bir sayı. Koşullar nedeniyle Gazze Sağlık Bakanlığı’nın veri toplaması çok güç. Hastanelerde ölenler ya da ölü olarak getirilenler gerçekçi bir toplam etmeyeceğinden zamanla güvenilir medya kaynaklarından ya da ilk müdahale ekiplerinden alınan bilgiler de eklenmeye başlandı. Kimliği belirlenemeyen cesetler ayrı raporlanıyor, ki 10 Mayıs’a kadarki toplam ölü sayısının yüzde 30’u kimliği belirsiz Filistinlilerden oluşuyor.

Uluslararası bağımsız kuruluşlar verileri düzenlemek, doğru bir tasnif yapabilmek için farklı yollar deniyor. Üçte birinden fazlası yerle bir olmuş Gazze Şeridi’ndeki binaların molozları hâlâ gün yüzü görmemiş kadın, erkek, çocuk ölüleriyle dolu. Ayrıca işgalin çatışma uzantısı olan sağlık sorunları, salgın, açlık gibi nedenlerle hayatını kaybedenler de mevcut. Bakanlığın bildirdiği 37 bin 396 ölüm bu bilgilerle değerlendirilerek sahadan gelen verilerle birleştirildiğinde sayının “186 bin veya daha fazla” olduğu tahmin ediliyor. 2022 yılında yapılan nüfus sayımına göre bu, Gazze Şeridi’ndeki toplam nüfusun yüzde 7,9’una karşılık geliyor.

Filistin, İsrail ve Lübnan merkezli bağımsız kişi ve kurumların katkısıyla şekillenen bu dehşet uyandırıcı sayılar, saygın tıp dergilerinden The Lancet’te geçen hafta yayınlanan bir makalede yer aldı.

*

6 Şubat depremini bir yıl sonra İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın ağzından sunulan resmi verilerle hatırlayalım: “120 bin kilometrekarelik alanda 11 il, 124 ilçe, 6929 köy ve mahallede ağır yıkımlara neden olan bu depremlerde 53 bin 537 canımızı yitirdik, 107 bin 213 vatandaşımız da yaralandı.”

Gerçekçi bir bakışla, bunun hayatını kaybedenlerin gerçek sayısı olmadığını tahmin ediyor, biliyoruz. Peki o zaman kaç? Deprem sonrası 300 bin cep telefonunun, 183 bin kredi kartının hiç kullanılmadığına dair iddiaları hesaba katarak, depremin merkezindeki ya da çeperindeki tecrübesine dair çıkarımlarda bulunarak insanlar tahmin etmeye çalışıyor; biz kaç kişiyi kaybettik?

*

Cinayet oldukları ortaya çıkmasın diye iş kazalarına dair veri yok. Covid’den kaç kişi öldü bilmiyoruz. Sınırlar dahilindeki ve haricindeki operasyonlarda ölen, yaralanan askerlerin gerçek sayısına güvenen yok. Kırk yıla yayılmış “Kürt meselesi” kaynaklı ne sivil ölümlere, ne de çatışma sürecinin doğrudan ya da dolaylı sonuçlarına dair bilanço var elimizde. Her ay kaç kadın erkek şiddeti yüzünden ölüyor, bağımsız kadın girişimleri olmasa yaklaşık sayılara bile ulaşamayacağız.

Bu ülkede bazı ölüler tam sayılmıyor.

*

Neoliberal iktisat, biraz da hesaplama “sanatıdır”; zaten bu düzenden kazananları kollayan politikaların yıkıcı sonuçlarını hafifletmek için, baktığınızda kâğıt üzerinde doğru işlemlere dayanan tablolar sürerler önünüze. Oysa neyi esas alarak, hangi verileri görünmezleştirerek o işleme başlandığı önemlidir.

Türkiye’nin “saymakla” mükellef kurumu TÜİK’in son verilerine göre iş işsizlik yüzde 8,4’e gerilemiş. Buna kim inanır? DİSK Araştırma Grubu’nun son açıklamasına göre ise geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 25,2. Zamana bağlı eksik istihdam bir yılda 1 milyon 39 bin kişi artmış durumda. Resmi olarak işsiz sayılanların yüzde 87’si işsizlik ödeneği alamıyor. Genç kadınlar işsizler kategorisinde hâlâ çok geniş bir yer tutuyor; yüzde 33,9’u işsiz!

İşsizlik oranı önemli ama çalışanların da neredeyse yüzde 70’inin asgari ücret seviyesinde kazandığını bu sayılarla birlikte düşünmek gerekiyor. Asgari ücret, emekli maaşları deseniz enflasyon karşısında açlık hudutlarına yakınlar. Velhasıl bu ülkenin ezici çoğunluğu bıçağı kemiğinde hissederken bir de şuna inandırılmaya çalışılıyor: Her şey iyi gidiyor. Derdin dert değil. Aslında sen yoksun.

*

İsviçre bankası UBS’nin en taze Küresel Servet Raporu’na göre, kişisel servet artışında yaklaşık yüzde 157’lik büyüme ile Türkiye dünyada ilk sırada. Bu zaferi, gıda enflasyonundaki birincilikle birlikte düşünebiliriz.

*

Fazlaca rakam doldu bu yazıya. Genelde insan hayatlarının istatistikleşmesine, tablo kutucuklarına sığıştırılmış rakamlara indirgenmesine içimiz elvermez. O toplama eklenecek 1’in içinde ismi, çocukluk anıları, yaraları, ne bileyim çilleri, habis yanları, komik fıkraları olan canlı bir insan vardır. “Sayı değil insan” diye düzeltme gereği duyarız.

Bir yandan da 1 olarak dahil edilmediğimiz toplamlar vardır, hiçe sayanların denklemlerinde varlığımızı kanıtlamak istercesine bir sayı olmak isteriz.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
327AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin