Küliye yapısı benim oturduğum semtin karşı yolunda yapılmaktadır. Gürültüler açıkça duyulur. Yola çıkıp yürümek istesem, karşı tarafta yayılan Küliye gerçeği ile karşılaşırım. Epey alanı aldığı da anlaşılır. Daha başlanırken, katledilen doğa durumunu da yaşayarak günümüze geldik. Ağaçlar ve duyulan kuş sesleri tabiyata bir başka canlılık veriliyordu. Üstelik Küliye yapısı öte tarafta da sınırla kesişmektedir. Ama Küliye geniş alanda yayılıyor. Üstelik resmen kaçak yapılar olarak. Buranın ne izni nede yasal kuralalrıyla uyum sözkonusu. Bahane de hazır: “Türkiye yapıyor”.. bu laf önemlidir. Yetmezmiş gibi hala Küliyenin üstüne oturtulan toprak mülkiyeti de hala çözümsüz. Toprak sahibi türk ve ermeniyle anlaşma yok. Ama Küliye hızla yol alıyor. Ne yaz sıcağı nede yasak dinliyor. Kanun falan da burada geçmiyor.
Tam bir K. Kıbrıs Türkiye siyasal saydamlaşma gerçeği. Sorsanız, bizim politikacılar sığıntı olarak “Türkiye yapıyor. Cebimizden bir kuruş çıkmıyor” demeyi yeyliyor. Başlangıçtaki bazı tepkilerin lafın ötesine geçmeyip, sonradan mekana uyum olduğu da çoktan kanıtsandı.
Kıbrıs ayağı böyle iken, adı konulan “Türkiye yapıyor” sayfasını aralayınca, işler biraz daha karışıyor. Hangi ihaleyle veya mütahitlerle olan ilişki burada bilinmiyor. Nedense Türkiye kamuoyu da yapılan Küliye ve oradaki veriş şeklinden hangileri rant sağlıyor sorgusunu hala yapmıyor. Bir anlamda işin içine K. Kıbrıs damıtılınca, suspuslar alır başını gidiyor. Anadolu vatandaşın paraları K. Kıbrısta giderek yükselen gösterişli ve siyasal hegemonik Küliye yapısıyla şekillenmektedir.
Bilinmezlikler, söylentiler ve kaçak imgelerle yükselen Küliye, bir anlamda çekilecek bayrak ve okjunacak ezanla Rumlara da piskoloik baskı olarak kulanacağı da kesin. Ama bizim makamcılar görkemli binalarda kibirleriyle adeta büyüklük paranoyası ile hava atacak. Şimiden katledilen doğa, kaçak nitelik kimsenin umuru nda değil. Hat da muhalif kesimler de fırsat gelirse meclisinden saraya gitme beklentisine bir başka şekil ile giriyor.
Tam bir yeni model oldu. Görkemli ve gösterişli Küliye K. Kıbrısta, Lefkoşada tam da sınırın üstünde yapılıyor. İşbirlikçilik ve gösteriş kültürü tutsaklığında pek de eleştiren kalmadı. Türkiye ise hem K. Kıbrıs politikasını, hem hegemonya yerleşme kültürünü yerleştirip nasıl bir K. Kıbrıs siyasal mesajı, yıkarak ve kibir abidelerini yükselterek gösteriyor. En kolayı, K. Kıbrısta “parayı Türkiye veriyor” denilirken, Türkiye de dilediği gibi harcama yapıp kendi kamuoyundan eleştiri almadan dilediğini yapıyor. Hele de ihale ve komisyon konusun daki ayuka çıkan gerçekelr de uçuşurken. Tam bir K. Kıbrıs Türkiye saydamlaşmasının ürünü olarak Küliye yükseliyor.
******
K. Kıbrısta birçok gelişme artık pandoraya sığmıyor. Durmadan çirkefler ordan oraya savruluyor. Daha gizletilen veya üstüne gidilmeenler de var. örneğin, uyuşturucu denilior de kuryeler dışında patronlara dek gidilmiyor. Fakat, her alandaki çöküş, çirkefleriyle etrafa yayılıyor. Her yayılma biraz artında da yönetim birokrasisnden yöneticisine dek ulaşıyor. Sahte diploma olayında diplomaları alandan sahiplerine dek her bilgi ülkedeki politik aşmazın resmini rengarenk çiziyor. Bakanlık birokratları, Juju gibi şaheserler, vekiler , kurum liderleri adeta sıraya girdi. Dahası da çıkacaktı, hepimizin tahmini ile örtme girişimi hızlatıldı. Sadece bir yerde sıkıştırıldı.
Benzer gelişmeler çok. Her alanda kirlilik ve yasadışılık temel kural haline girdi. Konuşturtmama ve faydacılıkla engeler artık yıkılan duvara dek geldi. Önemli bazı tepkiler ise anlamsız. Hala bazı kesimler iki tür sorguu yapıyor: kimisi, siyasilerden çözüm ve müdahale beklemektedir. Kimisi de öteki kurumlardan veya şikayetnameleriyle tatmin moraline takılıp kalıyor. Unutulan, siyasiler ve direk yönetimler bu işlerin göbeğinde. Üstelik son TC operasyonlarıyla yetkileri de elinden alındı. Tavır koyamama veya açıklama yapılamama esirliğinde bulunuyorlar. Olayın göbeğinde olanlardan çözüm bekleme tuhaflığı da normalleştirildi. Ozaman da istenen gölgede laf söyleme dışına çıkılamaz.****
Bazısı da Türkiye diyor. Hat da Türkiyenin bunları önlemesini istiyor. Oysa gözlerinin içine, sopayla yapılanlar var. sadece Üstel ile Tahsinin nasıl koltuğa oturtukları davranışı dahi yetip artması gerekirdi. Olmadı.. yine Türkiyede olanları da izleyerek neden burada da nöyle olduğu sorgusu da ortak yapılmıyor..
Son Türkiye örneklerine bakın: Sinan Ateş suikastiyle etrafa saçılanlar devletin nedenli durumuna yanıtdır. TC içinde özellike son dönem devlet aygıtlarındaki yaşananlar, günümüzle sınırlı değildir. Sinan Ateş olayı ile yeniden ortaya serilen gerçekler, atmışlarda başlayan devlet içi yapılanmanın sonucudur. Neyazık türkiye aydınlarının bir kısmı da bunu hala anlayamadı. Kutsal devlet ve çürük elmalarla konuya bakıyorlar.
Yetmişlerde hepimizin yaşadığı gelişmeler vardı. Devlet adına yapılanışların gelişmesi günümüze dek geldi. Devlet görüşü olmayanlar bunları anlayamaz. Hat da gün gelir “Bahçeliden, Akşenerden” demokrat dahi çıkarırlar. Sonra gerçekler yüzlerine vurunca da bunları yapmamış gibi davranılır. Halbuki bildik MHP, Feytulahcılar ve Miligörüşdevlet içine erleştirildi. Birçok konuda görev de yaptılar. Sağın yetersiz idolojik yerini doldurdular. Devlet içi kırılmalarda da kısa zamanda uyum sağladılar. Yine de TC aydınlarının konuyu kavramamları da acıdır.
Sonuçta Sinan Ateş olayı, özelhareket polis sorumlusunun Bahçelinin elini öpmesi, yargıdaki inanılmaz kararlar, anti kürt ekseninde itifaklar oluşturma ve nicesi hep devlet anlayışının hayata yansımasıdır. Bazen rıza yetmediği zaman da baskıyla uygulanan poletik zemilerle savrulup gidiliyor.
Böylesi bir Türkiyenin K. Kıbrısa gül bahçesi yapması da elbet beklenemez. Üstel, Tatar ve Ertoğruloğlu tercihi tam da politik seçeneklerin aynasıdır.