Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, merakla beklenen İyi Niyet Misyonu (Good Offices) ön raporunu açıklayarak, ada genelinde devam eden statüko (çözümsüzlük) nedeniyle artan bir hayal kırıklığı olduğuna dikkat çekti.
Hiçbir tarafın direk olarak suçlamadığı raporunda Guterres, “2024 itibariyle, statükonun devam etmesinden kaynaklanan hayal kırıklığı artıyor ve iki tarafın kabul edilebilir bir ilerleme yolu üzerinde yapıcı bir şekilde çalışması yönünde çağrılar yükseliyor. BM olarak, diyalog sürecinde Kıbrıslıların yanında yer almaya ve onları desteklemeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Guterres, yayınlanan ön raporda, müzakereler için ortak bir başlangıç noktası bulma yolunda yalnızca sınırlı ilerleme kaydedildiğini aktarırken, Kıbrıslılara ve uluslararası topluma, adada barışçıl ve ortak bir geleceğin mümkün olduğuna dair güvence verilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Yine raporunda Guterres, Yunanistan ve Türkiye’nin barışçıl komşuluk ilişkilerini geliştirme konusundaki kararlılıklarını överken, garantör güçler Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık’ı, Kıbrıs’taki iki lideri diyaloga teşvik etmeye devam etmeleri yönünde çağrı yaptı, “gerekli siyasi irade, yaratıcılık ve uzlaşma açıklığı ile ilerleme sağlanabilir” diye vurguladı.
Ancak raporun en can sıkıcı noktası ara bölgede artan ihlaller ve bölgede yaşanan karşılıklı silahlanma olarak dikkat çekiyor.
Raporunda bu konuya açıklıkla atıfta bulunan Guterres, iki tarafın da bölgeye çok sofistike video kameraları yerleştirdiğini ve buradan da rekor sayıda ihlalin kaydedildiğini belirtti.
Ara bölge dışında gerilimi tırmandıracak ve görüşmelerin yeniden başlaması ihtimalini zayıflatacak tek taraflı eylemlerden kaçınılmasının önemini de vurgulayan Guterres “Bu askeri faaliyetler önemli bir istikrarsızlaştırıcı faktör olarak görülüyor ve her iki tarafın da barış görüşmelerini ilerletme niyetiyle doğrudan çelişiyor” uyarısında bulundu.
Yani anlayacağınız varsa, İyi Niyet Misyonu raporunda pek de iyi bir şeylerin çıkmadığı aşikar.
Yine de gelinen durumda ilgili esas raporun 10 Temmuz günü kişisel temsilci Maria Holguin tarafından yine bizzat Genel Sekreter’e sunulacağını hatırlatarak, bu raporun satır aralarındaki bazı şeylere bakmakta fayda görüyorum.
Beklenildiği gibi, Guterres’in bu raporu her zamanki gibi ‘ortaya karışık’ bir kafada yazılmış.
Ancak gelinen noktayla ilgili raporda geçen “müzakerelerin yeniden başlatılmasıyla ilgili ortak zemin bulma noktasında yalnızca sınırlı ilerleme kaydedildi” paragrafı, 6 ay önce büyük umutlarla göreve atanan Holguin’in bu misyonunun ‘başarısızlıkla’ sonuçlandığına dair bir ipucu sayılabilir.
Hatta ben Genel Sekreter’in “sınırlı ilerleme” ifadesini kerhen kullandığını düşünüyorum. Hani işin içine biraz umut sosu katmak için…
Çünkü Holguin’in misyonunun ilk günden itibaren özellikle de Kıbrıs Türk yetkililerce dinamitlendiğini, hatta daha ilk ziyaretinin ardından Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu tarafından “evine dön, ortak zemin filan yok” diye çağrılara maruz kaldığını hatırlıyoruz.
Ersin Tatar’ın da bu süreçte hiçbir pozitif katkı ortaya koymadığını, hiçbir şekilde sürece pozitif bakmadığını, teklifleri reddettiğini ve hemen her fırsatta BM çözüm kriterleri dışında çözüme atıfta bulunduğunu da hatırlıyoruz.
Dolayısıyla Holguin’in raporunun bu rapor kadar ortaya karışık olmayacağını ve Türkiye’yi bilmem ama Kıbrıs Türk tarafının ağır bir şekilde suçlanabileceğini öngörüyorum.
En azından hazırlayacağı raporun nasıl olacağını, nasıl yazacağını bizzat Maria Holguin’e sormuş ve “olayları olduğu gibi yazacağım” cevabını almış birisi olarak, bu savımı sağlam ifadelere dayandırdığımı söylemek isterim.
Ha diyeceksiniz ki, raporda bu yazsa ne olur? Yani Kıbrıs Türk tarafı suçlansa ne olur?
Kuşku yok ki böylesi durum aslında Türkiye’nin de olup bitenden sorumlu olduğu anlamına gelebilecektir. Zira dünya yüzünde bir Allah’ın kulu bile Ersin Tatar’ın bu tavırları Türkiyesiz bir şekilde gösterdiğine inanmamaktadır. Hatta Tatar bütün bu işleri Türkiye ile birlikte yürüttüğünü itiraf etmiş, kendisine kızanlara “Türkiye’ye kızın” diyecek kadar bulunduğu makamı paspas etmiştir.
Bu yüzden de dolaylı da olsa Türkiye’nin yeterli çabayı göstermediği raporda kendine yer bulabilir, bilemem.
Bu arada raporda Türkiye-Yunanistan arasında son dönemde gelişen yapıcı iş birliğinin önemine vurgu yapan Genel Sekreter, işin içine diğer garantör İngiltere’yi de katara, adadaki liderleri çözüm için teşvik etme çağrısı da yaptı. Bunu önemli buluyorum.
Çünkü mesela dün basına açıklamaları düşen Türkiye Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de vurguladığı üzere, Türkiye-Yunanistan arasındaki iyi ilişkiler, Kıbrıs sorununun çözümü için çok faydalı olabilir.
15 gün sonra aynı anda adada bulunacak olan Türk ve Yunanlı liderlerin, bu iyi ilişkiyi bozacak sert söylemlerden kaçınması gerektiğini daha önce de yazıp çizmiştim. Hatta bu ziyaretleri fırsat gördüğümü de.
Tabii bu noktada benim ne görüp, görmediğim değil, iki ülkenin ve tüm bölgenin bundan ne fayda sağlayıp, sağlamayacağı önemlidir.
Dolayısıyla Guterres’in anavatanların önemine yaptığı vurgu aslında hem açık hem de kapalı olarak bir çağrıdır.
Kıbrıs sorunu nihayetinde bir uluslararası sorundur. Çözüm platformları da elbette o platformlar olacaktır. Ancak gelecek zaman kipi kullanmaktan usandığımız için artık şimdiki zaman kiplerine ihtiyaç vardır.
Mesela çözüm hemen şimdi demek gibi!
İşte Guterres, adadaki süredurumun gün geçtikçe daha fazla hayal kırıklığı yarattığını söylüyor.
O zaman şimdi değilse ne zaman Sayın Genel Sekreter?
Hayal kırıklığıyla ölmemizi mi bekliyorsunuz?
Bence lafı gevelemeyi bırakarak kesin ve net adımlar atılması, ortaya bir şeyler konulması şarttır.
İşe 30 Haziran 2017’de Crans Montana’da masaya koyduğunuz kriterleri bir stratejik anlaşma taslağı olarak ortaya koymakla başlayabilirsiniz mesela…
Sonrasını hiç merak etmeyin, halledeceğiz…