Cezaevindeyken bunun üstesinden geleceğini çünkü doğru şeyi yaptığını söylüyordu. 18 yaşındaki Tal Mitnick, Filistin’deki İsrail işgalinin soykırım boyutlarına taşındığı geçen Ekim ayından sonra tutuklanan ilk İsrailli vicdani retçiydi, cezaevinde en uzun süreyi geçirerek altı ay sonra, 7 Temmuz’da tahliye oldu.
İsrail’de savaş karşıtlarını, vicdani retçileri buluşturan Mesarvot tarafından yapılan basın açıklamasında Mitnick, işgale karşı direnişin bir parçası olduğu için mutlu olduğunu söylüyor. İsrail’de güvenliği yalnızca barışın garanti edebileceğini ve her iki halk için bir gelecek yaratmanın tek yolunun ateşkes ve rehine anlaşması olduğunu ekleyen Mitnick’e göre İsrail’de bunun farkına varanların sayısının giderek artıyor.
Son haftalar Filistin’i yine görünmezleştirdi. Oysa İsrail devletinin hava saldırısı, üstelik doğrudan mülteci kamplarına yönelik saldırılar sürüyor, her gün ismi bilinmeyen ölüler 6 Ekim’den bu yana iki yüz bine yaklaştığı tahmin edilen ölüler listesine ekleniyor.Yüksek sıcaklık, yiyecek ve su sıkıntısı sağ kalmış olanların hayatlarını kamplarda katlanılmaz hale çeviriyor. İsrail’de devletin politikalarını eleştirenlerin, bu yolda tavır alanların sayısı artsa dahi bir azınlığı oluşturdukları söylenebilir.
Diğer yandan toplumsal etkiyi nicelikten yola çıkarak tartmak da doğru değil. Dünyanın her yanında olduğu gibi orduların, işgallerin, soykırımların parçası olmayı reddedenler, bedeli fark etmeksizin alınabilecek başka bir tavır olduğu gösterdikleri için, kendi varlıklarını aşan mesajlara dönüşüyorlar. Devletler bu tavrı hem sert biçimde cezalandırarak toplumun geri kalanına “ibretlik” bir manzara yaratmak istiyor ama aynı zamanda mesajın yayılmasının etkisini de göz önüne alıyorlar. Mitnick’in kendisi de eski bir vicdani retçi olan avukatı Noa Levy Haaretz gazetesine, ordunun ne Mitnick’in salıverilmesine ne de askerlikten muaf sayılmasına dair resmi bir açıklama almadıklarını söylemiş. Diğer yandan diğer retçilere kıyasla bu kadar uzun tutulmasının da nedeni net değil. Başka bir Mesarvot aktivisti vicdani retçi Ben Arad hâlâ cezaevinde.
Kadınların da zorunlu askerlik hizmetine tabi olduğu İsrail’de 18 yaşındaki Sofia Orr ise Şubat ayında bu işgalin parçası olmayacağına dair açık beyanının ardından tutuklanmış, bu defa 85 gün cezaevinde tutulmuştu. Haaretz’a göre Orr’un Mitnick’ten farkı tahliye edilmesinden sonra vicdani retçi olduğunun kabul edilmesiydi.
Antimilitarist göç
Haziran ayında The Guardian gazetesi tüm dünyadan beş vicdani retçinin hikâyesine yer verdi. Türkiye’den Merve Arkun’un da yer aldığı seçkide Tel Aviv’li 20 yaşındaki Einat Gerlitz de vardı. Çocukluğundan beri zorunlu askerlik hizmetine mesafeli hisseden Gerlitz, lise yıllarında İsrailli ve Filistinli arkadaşlarıyla birlikte iklim aktivizmi üzerinden politikleşmiş. İşgalin ne olduğunu, zorunlu askerliğin ne manaya geldiğini, adı konmuş bir antimilitarizmden önce iklim meselesi üzerinden o yaşta kavraması ne ilginç ve ne kadar doğru. Yaşı geldiğinde fiziksel ya da dini sebeplerle zorunlu askerlikten muaf olmaya çalışmaktansa, cezaevine girmek gerekse bile kamuya açık bir vicdani ret beyanı yapmaya karar vermiş. Gerçekten retçi olup olmadığına dair niyetinin sorgulandığı askeri heyete girmiş, zorla birliğe alınmış, pasifist ve retçi olduğuna dair ısrarıyla 87 günü cezaevinde geçirmiş.
Birçok benzeri gibi askerliği yücelten İsrail toplumunda ordunun parçası olmayı reddedenler ve hatta aileleri, büyük dışlanmaya, hakaretler ve tehditler eşliğinde hain muamelesine maruz kalıyor. Orduyla ilişkilerinin kesilmesiyle sınırlı kalmayan, tüm hayata yayılan bir etki bu. Politik olarak bu görüşe yakın olsa bile herkes bu direnci göstermeyi göze alamayabiliyor, o yüzden 6 Ekim’den beri ordunun parçası olmamak için ülkeyi terk eden genç İsrailliler var. Aynı şekilde toplumsal baskıya dayanamadıkları için ülkeyi terk eden açık vicdani retçiler de bulunuyor. Kendi toplumlarındaki yalnızlıklarını böyle uzaklarda bir araya gelerek dindirmeye çalışıyorlar.
Bu nedenle New York’a göç eden 34 yaşındaki Asaf Calderon, sosyal hizmetler alanında çalışıyor ve 17 yaşından beni retçi. İşgalle birlikte bırakın çevresini, sevdikleri arasında dahi dışlanmaya başlamış, dayanamamış. El Cezire’de Mart’ta yayınlanan haberde çarpıcı bir ifadesi yer alıyor; “Savaşın başladığı günden beri bana karşı çıkanların söylediği temel şey benim İsrailliliğimi yitirmiş olmam, onlara göre ben artık İsrailli değilim”. Ulus devlet fikrinin oturtulduğu asker yurttaş kimliğini ve doğrudan İsrail vatandaşlarından yükselen antisiyonizme dair itirazı iyi özetleyen bir beyan. Retçilerin kendi ülkelerinde sıklıkla duyduğu bir diğer argüman da bencillik; ‘askerlik yapmadığın için, savaşmadığın için bencilsin’ deniyor. Öldürmesi beklenen bir halkla dayanışma için, üstelik hayatının tüm gidişatını değiştiren bir karar vermiş olmasına rağmen bu yaftayı çok kolay yiyebiliyorlar.
Sıra arkadaşını öldürmek
İsrail’de vicdani ret hareketinin tarihi en başa, İsrail devletinin kurulduğu 1948’e dek uzanıyor. Hemen ertesi yıl 18 yaşındaki erkeklerin (erkeklerin büyük kısımının diyelim, farklı koşullar olabiliyor) 32 ay, kadınlarınsa 24 ay askerlik yapma zorunluluğu yasalaştı. 1950’li yıllarda da savaş karşıtı, pasifist, derken vicdani retçi hareket filizlenmeye başladı. Küresel anlamda tüm vicdani ret hareketleri, dil, doz, politik çerçeve değişse de sadece zorunlu askerlik hizmetine yönelik itirazla kalmaz. İsrail’de de vicdani retçiler o tarihlerden beri askerliğin dışında işgalin, etnik homojenliğe dayanan yurttaşlığın anaakımda eleştirisini yapabilen odaklar oldular.
Bugün her birinin tıpa tıp aynı düşündüğünü söylemek gerçekçi olmaz, ama itirazları meselenin köküne İsrail devletinin kuruluşuna iniyor, talepleri acil. İlk yargılanan savaş karşıtlarından Joseph Abileah’ın 1949’da duruşmada söylediği “Ben okulda Arap çocuklarla aynı sırada oturdum. Benden okul arkadaşlarımı öldürmemi mi bekliyorsunuz?” kadar net, çıplak bir yerden yükselen bir damar.