Sığınmacılara yönelik saldırılarla bir kez daha gündemin merkezine oturan Suriye meselesi iç içe geçen çok katmanlı bir kriz. Erdoğan’ın günü kurtarma saikiyle yaptığı “Esad ile ailece görüşebiliriz” çıkışının ütesinde bir durum söz konusu. 2011’den bu yana geçen 13 yıllık sürede sorun kendi içinde parçalara ayrışarak Erdoğan’ın Esad ile Akdeniz kıyılarında tatile çıkarak çözülecek konumda değil. Küresel emperyal güçlerin, yayılmacı emellere sahip bölgesel aktörlerin, yerel unsurların yer aldığı Suriye sahası çok boyutlu bir kapışmaya sahne oluyor. ABD, Rusya, İngiltere, İran, Türkiye, İsrail, Irak, Hizbullah, SDG, Haşdi Şabi, ÖSO, HTŞ başta olmak üzere çok sayıda Selefi-Vahabi örgüt varlık gösteriyor. Oyun içinde oyun oynanıyor, hesap içinde hesap yapılıyor.
ÇOK AKTÖRLÜ OYUN
Yıllardır süren bu kanlı hesaplaşma nedeniyle Suriye bugün fiili olarak beş parçalı durumda. Ülkenin Batısını Suriye devleti kontrol etse de kuzeyinde ÖSO ile birlikte Türkiye, kuzey batısında İdlib’te cihatçılar, kuzey doğusunda SDG/Kürtler, güneyinde Ürdün sınırında Amerika’nın fiili kontrolü var.
Suriye Ukrayna ve daha pek çok meselede görülen güç merkezleri arasındaki küresel hesaplaşmanın da somut bir laboratuvarı aynı zamanda. Bir tarafta Rusya, İran ve Çin’in, öte tarafta ABD liderliğindeki Batı İttifakı ile bunların bölgesel figüranlarının yer aldığı, diğer yanda da iki cepheyle de iş tutmaya çalışan aktörlerin olduğu çok bileşenli bu kaotik denklemle oldukça çetrefilli. Erdoğan’ın Astana’daki ŞİÖ toplantısında Rus lider Putin’e yaptığı, “Suriye’de çözüm için işbirliğine hazırız” açıklaması tek başına bir şey ifade etmiyor. Herkesin çözümünün farklı olduğu, çözümden farklı şeyler anladığı Suriye denkleminde, tek yönlü irade beyanı samimiyetten de uzak.
NATO ZİRVESİ’NDE PAZARLIK
Rusya öncülüğünde, Türkiye ile Suriye arasındaki ‘normalleşme’ girişimleri sürerken aynı zamanda Ankara’nın ABD ile de iş tutması soruna yeni boyutlar ekliyor.
Putin’e “işbirliğine hazırız” mesajı veren Erdoğan Astana öncesinde Salı günkü Kabine toplantısı sonrası da “Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok, kimsenin egemenliğinde de. Biz vatanımızı koruyoruz ve koruyacağız. Bölücü tehdit ortadan kalkarsa üzerimize yaparız” dedi. Türkiye, SDG/YPG nedeniyle Suriye’den çıkmaya yana değil. Olası bir Kürt oluşumunu “kırmızı çizgi” ilan ederek her fırsatta mevcut fiili kontrol bölgelerini daha da genişletme peşinde olduğunu tekrarlıyor. Yeni sınır ötesi harekâtlar için Washington’dan gelecek sinyaller bekleniyor. Bunun için de gözler
9-11 Temmuz’da Washington’da yapılacak NATO Zirvesi’nde. Erdoğan bizzat katılacağı zirvede bunun için zemin yoklayacak.
KÜRTLER-ŞAM GÖRÜŞMESİ
Türkiye’nin olası hamlelerine karşı Kürtler Şam yönetimi ile görüşmelerini sürdürüyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yürütme Meclisi Eş Başkan Yardımcısı Hesen Koçer geçen günlerde “Şam diyalogdan yana ise biz hazırız” açıklamasını yaptı. Rojava yönetimi geçen aylarda yayımladığı deklarasyonda, Şam’dan kopmuş değiliz diyerek Suriye’nin bütünlüğünden yana olduklarını açıkladı, Ankara’nın Şam ile olası bir anlaşmayı Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyon yapmak için kullanmak istediğini vurguladı.
DÜĞÜM ABD’DE KİTLENİYOR
Suriye’deki denklemde düğüm önemli oranda ABD’de kitleniyor. SDG ile ittifak içinde olan Amerikan emperyalizmi yerleştiği Fırat’ın doğusundan çıkma niyetinde değil. Uzun erimli projeleri kapsamında Irak-Suriye hattında bir “de facto” yapı oluşturmak. Bunun gerek İran gerekse de İsrail ve Ortadoğu boyutu var. Bu nedenle olası bir çözüme, yumuşamaya taraftar değil. Ankara, Şam ile anlaşsa dahi bu sadece sorunun sadece bir kısmının çözülmesi demek. Diğer parçalarda sorun tüm ağırlığıyla varlığını sürdürecek.
ŞAM’IN TAVRI NET: ÇEKİLME
Şam yönetimi ise “normalleşme” koşulu olarak Türkiye’nin kendi topraklarından çıkmasını talep ediyor. Dişişleri Bakanı Faysal Mikdad, ‘‘Herhangi bir Suriye-Türkiye diyaloğunun temel şartının, Türkiye devletinin işgal ettiği topraklarımızdan çekilmeye hazır olduğunu beyan etmesi olduğunu bir kez daha vurguladı. Mikdad TSK’nin Suriye’deki varlığını da “işgal” olarak tanımlayarak Suriye’nin bu konuda Türkiye’den kesin ve bağlayıcı bir şey görmek istediğini kaydetti.
Esad da 26 Haziran’da Rusya’nın Özel Suriye Temsilcisi Alexander Lavrentiev ile yaptığı görüşmede egemenlik ve toprak bütünlüğü vurgusu yaptı. Rus elçi de şu anda arabuluculuk başarısı için koşulların her zamankinden daha uygun göründüğünü söylese de yabanca aktörlerin Suriye’den çekilmesine vurgu yaptı.
Suriye’deki görünmeyen aktörlerinden Çin ise ABD’ye Suriye’nin ulusal kaynaklarının yağmalanmasını durdurması ve Suriye halkına verilen zararın telafisi için somut önlemler alınması çağrısını yineledi. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning, ABD’yi Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne ciddi şekilde saygı duymaya, buradaki yasadışı askeri varlığına derhal son vermeye çağırdı.
ERDOĞAN’A GÜVENİLMİYOR
Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian, Şam’ın Astana’daki Erdoğan-Putin görüşmesini yakından takip ettiğini belirterek, bunu her Putin görüşmesi sonrasında Türkiye’nin küçük de olsa tavizler vermesine bağlıyor. Şam’ın bu sürece çok temkinli yaklaştığını ifade eden Kassargian, “Birincisi bir güven sorunu var. İkincisi bunun Erdoğan’ın Bir manevrası olabildiğini düşünüyorlar. Erdoğan’ın Batı’dan ABD’den bir şeyler istediğini, onun için baskı oluşturmak için Şam ile yakınlaşmadan bahsettiğini düşünüyorlar. Ancak Şam’ın bir taviz vermesi zor. Türkiye’nin çekilmesi için yol haritası zamanlama ve Rusya’nın garantörlüğü şartlarını ısrarla devam ettirilecektir. Şam yönetimi ekonomik kriz gün geçtikçe başına bela olan Erdoğan’a karşı kendini daha avantajlı hissediyor” diyor.
Amerika’nın Ankara’nın Şam ile normalleşme isteğine karşı tavrını da değerlendiren Kassargian’a göre Washington’ın resmi açıklamaların gerçeği yansıtmadığı görüşünde.
Kassargian, “ABD’nin Esad’la normalleşmek istemediğini ancak Türkiye’nin normalleşmesine karşı da olmadığını açıkladı. Ankara’nın Şam ile diyaloğu hem Türkiye’yi biraz daha Rusya-İran eksenine çekecek hem de Kürt yönetime karşı yeni bir baskı yaratacak. Bundan memnun olmaz. ABD, Ankara ile Şam yakınlaşmasını alternatif olarak daha çok Şam’la Özerk yönetimin yakınlaşmasını istiyor. Ekonomi üstünden Türkiye’yi sıkıştırabilir ama öbür taraftan da Ukrayna Savaşı devam ederken Türkiye ile bir gerginlik yaşamayı istemeyecektir. Bunun işaretleri NATO zirvesinden sonra görünebilir” ifadelerini kullanıyor. ABD’nin Kürtlerle Şam arasında bir görüşme olmasından yana olduğunu vurgulayan Kassargian, “Şam ile özerk yönetim arasında bir anlaşma olursa bu “özerk yönetim”e meşruiyet katarak önündeki yolu biraz daha açmış olur. Kürt yöneticilerle konuştuğumda tekrarla aynı şeyi söylüyorlar. ABD’nin Kürtlerle Şam arasında bir anlaşmanın karşı olmadığına dile getiriyorlar” diyor.
PUTİN’E AYRI, BİDEN’A AYRI
Astana’dan Washington’a, Moskova’dan Bağdat’a uzanan hatta çok aktörlü Suriye meselesi daha çok su kaldırır. Sadece bir aktörün, ülkenin ya da Erdoğan gibi liderin tek yönlü açıklaması bu denklemi çözmekten uzak. Emperyalist emellerin hallaç pamuğuna çevirdiği Suriye-Irak ve bir bütün olarak Ortadoğu coğrafyasında hemen her sorun birbirine bağlı. Bir meseleye yönelik atılacak adım diğer parçaları da harekete geçireceğinden bütünlüklü bir çözüm planı sunulmadan, emperyalistler bölgeden çekilmeden yerel aktörler yayılmacı emellerden vazgeçmedikçe sorun dallanıp budaklanmaya devam edecektir. Astana’da farklı, Ankara’da faklı konuşan, Putin’e ayrı Biden’a ayrı mesajlar veren Erdoğan’ın ayar tutmayan politikalarının ülkeye faturası da büyüyecek. Plansız, programsız politikaların neden olduğu sıkıntıları sığınmacılara yönelik saldırılarda hep birlikte gördük.