Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa basını iki haftadır, Macaristan’ın aşırı sağcı, milliyetçi Başbakanı Viktor Orban’ın Kiev’de Zelenskiy ile başlayan, Moskova’da Putin, Pekin’de Şi Cinping, Washington’da Donald Trump ile devam eden “barış misyonuna” karşı hangi yaptırımların alınması gerektiğini tartışıyor. Son üç isim de AB’nin düşman gördüğü ve hoşlanmadığı siyasetçiler.
1 Temmuz’dan itibaren aynı zamanda AB dönem başkanı da olan Orban’ın, AB’yi bir yana bırakarak, ülkesinin uluslararası ilişkilerdeki ağırlığını aşan tarzda Ukrayna savaşının bitirilmesi için başlattığı ve adına “barış misyonu” dediği girişimlerin AB’yi bağlamadığı Brüksel’de her fırsatta dile getiriliyor. Orban’ın temaslar öncesi ve sonrasında AB’yi bilgilendirmemesi de bir diğer eleştiri konusu.
Sağcı Orban’ın otoriter rejim kurmak için yaptığı yasal düzenlemelere, azınlık haklarını rafa kaldırmasına, mültecilere karşı düşmanca politikalar hayata geçirmesine sessiz kalan AB Komisyonu ve birçok AB ülkesinin “barış misyonu” nedeniyle Orban’ı ve Macaristan’ı hedef alıp “kazan kaldırması” elbette savaşın uzamasını istemelerinden kaynaklanıyor. Orban’ın “düşman Putin” ile el sıkışmasına bu nedenle öfkeliler.
Ukrayna ve Rus askerleri ile sivillerin ölümünün önüne geçecek, silahların susmasını sağlayacak her adım, arkasında hangi siyasi hesaplar ve çıkarlar olduğundan bağımsız olarak, kendi başına önemlidir. Zira 24 Şubat 2022’den bu yana bölge ateş hattına dönmüş ve her gün yeni ölüm haberleri geliyor. Ölenlerin çoğunun kadınlar ve çocuklar olduğu da yine Avrupa basınındaki haberlerde yer alıyor.
AB Dönem Başkanlığının geri alınması, Macaristan’ın oy hakkının düşürülmesi Orban’a karşı sıralanan yaptırım planları arasında. Bir diğeri de AB Dönem Başkanlığını fiilen boşa çıkarmak için Macaristan’ın ev sahipliğinde yapılacak toplantıları boykot etmek ya da alt düzey bürokratlarla katılmak.
Bu konuda ilk adım geçtiğimiz pazartesi günü atıldı. Budapeşte’de yapılan AB içişleri bakanları toplantısına, 27 AB ülkesinden sadece 8’i bakan düzeyinde katıldı. 19 ülke bürokrat gönderdi. Benzer bir hamlenin AB dışişleri bakanları toplantısı için de yapılacağı ilan edildi. AB Dışişleri Yüksek Komiseri Josep Borrell, pazartesi günü Orban’ın “barış misyonu” girişimlerini protesto etmek için toplantıyı boykot edeceğini, onun yerine Brüksel’de alternatif bir toplantı düzenleyeceğini duyurdu. Almanya, İspanya ve Lüksemburg tersi yönde görüş belirtti ancak bu kabul görmedi.
Hal böyle olunca, şimdiden bütün dikkatler ağustos sonunda Budapeşte’de yapılması planlanan dışişleri bakanları toplantısına çevrilmiş durumda. Lüksemburg Dışişleri Bakanı Xavier Bettel, Borrell’in boykot çağrısına rağmen Budapeşte’deki toplantıya katılacağını duyurdu. Muhtemelen, içişleri bakanları toplantısına bakan gönderen 8 ülke de aynı yönde tavır alacak. Böylece, AB siyasi açıdan Orban’ın “barış misyonu”ndan yana olanlar ve olmayanlar diye iki kampa bölünecek. Bunu daha da genişleterek ifade edecek olursak, savaşın durması ve müzakerelerin başlamasından yana olanlar ile savaşın hız kesmeden devam etmesini isteyenler olarak ikiye bölünmeden söz edilebilir.
Anlaşılan o ki Rusya ile müzakereye karşı çıkan, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı silahlandırılarak savaşın uzamasını isteyen, Rusya tehdidini silahlanma ve militarist politikalara dolgu malzemesi yapan AB temsilcileri ve ülkelerin liderleri, iki buçuk yılda yaşanan yıkımı yeterli görmeyerek, daha fazla can ve mal kaybı üzerinden planlarını hayata geçirmeye devam etmenin derdinde. Dolayısıyla bu ülkeler, gelinen aşamada “Ukrayna’dan çok Ukraynacı” kesilmiş durumda. Orban’ın temaslarının barış ve müzakere konusunda bazı kıpırdanmalar yaratması de savaş lobisini iyice tedirgin etmiş durumda.
Daha önce Rusya’nın uluslararası barış konferanslarına katılmasını kesin bir dille reddeden Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, sonbaharda İsviçre’de ikincisinin yapılmasının konuşulduğu Barış Konferansına Rusya’nın katılmasını istediklerini açıkça beyan etti. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da bu çağrıya tam destek verdi.
Bununla yetinmeyen Zelenskiy, Dışişleri Bakanı Kuleba’yı uzun sayılabilecek bir Çin gezisine göndererek, barış görüşmelerinin başlaması için Pekin üzerinden Moskova’ya mesajlar iletti. Salı günü başlayan ziyaretin bugün bitmesi bekleniyor. Çin, geçtiğimiz mayıs ayında Brezilya ile birlikte 6 maddelik bir “barış planı” açıklamıştı.
Ukrayna cephesinde de savaşın daha fazla uzamasının bir anlamının kalmadığını düşünenlerin sayısı artıyor. Çünkü savaş uzadıkça Ukrayna daha fazla can, mal, toprak ve altyapı kaybına uğruyor. Unutmamak gerekiyor ki devletler arasındaki her savaşın bir ömrü var ancak barışın ömrü yok. Barış daima sürdürülebilir, savaş sürdürülemez. Birinci Dünya Savaşı, savaşa çok sayıda ülke dahil olmasına rağmen dört yıl sürdü. İkinci Dünya Savaşı’nın ömrü de 6 yıl oldu.
Görünürde “Ukrayna-Rusya Savaşı” olan bu savaşın da son bulması için tarafların önce dolaylı sonra doğrudan bir araya gelmesiyle barış yönünde adımlar atılabilir. Ancak burada fiilen savaşın içinde olmayan ama savaştan en kazançlı çıkan Batılı emperyalist devletler, onların savaş lobisi, silah ve enerji tekelleri, savaş bittiğinde kaybedecekleri çok şeyin olduğunun farkındalar. Bu nedenle kandan beslenenler, savaşın ömrünü uzatmak için diyalog ve müzakerelere karşı çıkıyorlar.