Kıbrıs iktibasSevgül UludağYakalandığı gün Paraskevulla Hanım, tarana yapıyordu… - Sevgül Uludağ

Yakalandığı gün Paraskevulla Hanım, tarana yapıyordu… – Sevgül Uludağ

Orjinal yazının kaynağıyeniduzen.com
diğer yazılar:

24 Ağustos 1974 Cumartesi sabahıydı… Larnaka’ya bağlı Trulli köyünde Haralambus Zenu ve Paraskevulla Haralambus’un evlerinde mümkün olduğunca hayatın rutini devam ettiriliyordu… Ailenin tümü Larnaka’ya sığınmıştı, evde bir tek onlar kalmıştı… Haralambus’un koyun sürüsü vardı, o Trulli’de kalmıştı savaş patlak verdiğinde… Paraskevulla Hanım başlangıçta Larnaka’ya gitmiş ancak eşini Trulli’de yalnız bırakmak istemediği için ailenin tüm ısrarına karşın, Trulli’ye dönmeye karar vermişti.

Kıbrıs Haber Ajansı’nın 19 Temmuz 2024’te yayımladığı Paraskevulla Hanım’la ilgili öyküyü, okurlarımız için özetle derleyip Türkçesi’ni daha düzgün hale getirmeye çalıştık Çünkü çeviri yer yer anlaşılmaz haldeydi… Paraskevulla Hanım’ın  KHA’dan derlemiş olduğumuz öyküsü özetle şöyle:

“Türkler Trulli köyünü işgal etmemiş olmalarına rağmen geri kalan köylüleri taciz etmiş ve sık sık köyü yağmalamışlardı. O uğursuz Cumartesi günü, Paraskevulla her zamanki gibi şafak vakti kalktı, kocası sürüye gitti, o evini temizledi. Kıbrıs’a özgü tahıl ve yoğurtla fermente edilen taranayı yeni yapmıştı ve taranaya şekil vermek için yardıma ihtiyacı vardı. Kuzeni Hristina o gün köydeydi. Bu nedenle ona gitmek için yola çıktı, ama önce bir mum yakıp dua etmek için Ayios Mamas Kilisesi’ne gitti. Sonra da Hristina’ya gitti. İki kadın, başlarına neler geleceğini bilmeksizin Hristina’nın evinin önünde sohbet ederken bir landrover dolusu Türk askeri onları fark etti. Paniğe kapılan kadınlar nereye saklanacaklarını bilemeyince eve girdiler ve kendilerini banyoya kilitlediler. Askerler eve daldılar banyo kapısını kırdılar, onları yakaladılar ve içinde iki çiftin daha bulunduğu bir araca bindirdiler.

Görgü tanıklarının ifadesine göre onları köyün dışına, tepedeki bir alana götürdüler. Yaptıkları çok normalmiş gibi her birinin kafasına tek kurşun sıkılarak kuyuya atıldılar. Aileleri çaresizce onları ararken onlar yıllarca orada gömülü kaldılar, uzun kayıplar listesinde yer aldılar…

Paraskevulla 1916’da Trulli’de doğmuştu. Haralambos Zenu ile evliydi ve üç çocukları vardı; genç yaşta İngiltere’ye göç eden iki kızı ve George adında bir oğlu vardı.

Zorlu bir hayatın izlerini taşıyan, değerli ve güçlü bir kadın… Kaçırıldığında henüz 58 yaşındaydı. Yüzünde hayatta kalma mücadelesini, cızırdayan yakıcı Kıbrıs güneşi altında tarlalarda çalışmasının izlerini, taviz vermeyen yiğitliği, ailesi için her şeyi yapmaya hazır fedakâr anneyi görebilirdiniz. Köylüler arasında çok sevilir, sayılırdı.

Kızı Hrisanthi Yeorgiu kısa süre önce, yaşadığı Londra’dan Kıbrıs’a geldi ve annesinin kalıntılarının bulunmasının ardından nihayet toprağa verildiği Trulli mezarlığında bir buluşma ayarladık.

“İlk bendim, sonra bir kız kardeşim oldu, sonra diğer kız kardeşim öldü ve en sonunda erkek kardeşim dünyaya geldi, ben ondan 20 yaş büyüktüm” dedi. Annesini dün gibi hatırladığını söylüyor.

“Annem gün ağarır ağarmaz kalkar, hamur yoğurur, fırını yakar, ekmek pişirir, süpürür ve ekin biçmeye giderdi.”

Hrisanthi kardeşlerine bakmak için evde kalırdı.

23 yaşındayken, yıllardır orada olan 19 yaşındaki kız kardeşinin ardından kendisi de İngiltere’ye göç etti. “Annem çok hızlı, adeta peygamber gibi bir kadındı. Kayınvalidesinin bakımını üstlenmişti. Bir keresinde tartıştılar ve büyükannem şöyle dedi: “Sen yaşlanınca aynısını sana da yapacaklar.” Ve Paraskevulla şöyle cevap verdi: “Benim kimseye ihtiyacım yok.” Sanki geleceğin ona neler getireceğini biliyormuş gibi konuşmuştu. İnsanları severdi, beni her yere, Lefkoşa’ya, bakkala, Apostol Andrea’ya, Mirtu’ya, oraya buraya  götürürdü. Büyük savaş (İkinci Dünya Savaşı) sırasında gitmediğimiz yer kalmadı”.

Ona annesiyle ilgili anılarını sordum.

“İngiltere’deki evimde beni görmeye geldiğinde onu düşünüyorum. İnanın huzursuz ama bir o kadar da mutluydu, çocukları kucağına alırdı ve çok mutluydu ama bir o kadar da üzgündü ki onu bırakıp gittik, kardeşimi bıraktık…”

Paraskevulla, uzun yıllardır annesini arayan kocası George’un acısını yaşayan gelini Yeorgia Haralambus tarafından da çok iyi anılıyor.

“Yakalandığını önceden biliyorduk. Kocam, kuzeni Anastasia Neofitu ile birlikte her gün gizlice köye geliyordu. İlk işgalde hepsi köyü terk etti. Ortalık biraz sakinleştikten sonra kayınvalide kocası için endişelendiğinden köye gelmekte ısrar etti. Türklerin çok yakın olduğunu söylememize rağmen ısrarla evine dönmekte ısrar etti” dedi.

“Türklerin onu yakaladıkları gün Paraskevulla tarana yapıyordu ve taranayı şekillendirmek için yardım istiyordu. Ve kendisiyle birlikte yakalanan kuzeni Hristina’dan yardım etmesini istemek üzere köy meydanına gitmişti.”

Görgü tanıklarının ifadesine göre, “Kuzeninin kapısının önündeyken Türkler Land Rover’la geldiler, evin dışında onları gördüler, durdular, kadınlar banyoya saklandılar ama Türkler onların girdiğini gördükleri için kapıyı kırdılar.”

Yeorgia Haralambus, “Askerler eve girdiğinde komşulardan bir büyük bir babutsanın arkasına saklanmıştı. O olanları gördü ama onlar (askerler) onu görmedi” dedi. Ancak aile bu yakalanma olayını bir kez yakalandıktan sonra sonra serbest bırakılan başka bir kadından öğrendi. Afanyalı bu kadın aileyi tanıyordu. “Türklerin, kayınvalidemle birlikte olan diğer iki kişiyle birlikte kadınları Aşşa’ya götürdüğünü anlattı. Askerlerden yanlarında gelmelerine izin vermelerini istedi ama onlar reddettiler. Bize bunları anlatan kadını Afanya’da serbest bıraktıklarında kocama, annesinin Türkler tarafından yakalandığını ve Aya’ya götürüldüğünü söyledi. Kocam, serbest bırakılan savaş esirlerinin toplandığı Ledra Palas’a koştu ve bilgi almak istedi. Bu, en son duyduğumuz şeydi. Sonra onu aramaya başladık”.

Bayan Yeorgia Haralambus, kendisinin, kocasının ve kayınpederinin Paraskevulla’yı bulmak için gösterdikleri çabaları hatırlıyor ve kayıp kişileri onurlandırdıkları Başkanlık Sarayı’ndaki etkinlik ve toplantılara katıldığını hatırlıyor. “Bize bulunacaklarını söyleyip duruyorlardı. George’un hissettiği acı çok büyüktü ve bu konu hakkında konuşamıyordu” diye hatırlıyor. Zaman geçtikçe hem oğul hem de baba umudunu kaybetmeye başladı.

“1986 yılında kayınpederim, kayıp eşinin akıbeti hakkında hiçbir şey bilmeden vefat etti” dedi. Sonunda bir Kıbrıslıtürk gazeteci mezarın Arçoz’da olduğunu keşfetti.

“Bu Kıbrıslıtürk kadın bizim kumeramızı tanıyordu ve ona Trulli’den gelen yaşlıların, kalıntılarının Arçoz’daki bir kuyuda bulunduğunu söyledi.

İşgalden 38 yıl sonra gazetecinin verdiği bilgiye göre, uzmanlar tarafından yerinde yapılan incelemede zeminin görünümünde farklılık gözlemlendi. Kayıp Şahıslar Komitesi burada kazı çalışmalarına başlanması ve ardından kimlik tespiti yapılmasına karar verdi. Böylece 2012 yılında alanın kazılmasına karar verildi. Burada altı kayıp şahsın toplu mezarı keşfedildi ve Lefkoşa’da, BM’nin gözetimindeki ara bölgede bulunan Kayıp Şahıslar Komitesi’nin Antropoloji Laboratuvarı’nda kimlik tespiti süreci başladı.

2016 yılında George Haralambus, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin psikoloğu tarafından annesinin kalıntılarının keşfedildiği konusunda bilgilendirildi. Onunla birlikte dört köylü arkadaşının kalıntıları da tespit edildi. George, kızlarıyla birlikte antropoloji laboratuvarına gitti ve oldukça heyecanlı bir atmosferde, Paraskevulla’nın kemiklerinin bir masanın üzerinde düzgünce sıralandığını gördüler. Başka bir masada ise öldürülen altı kişinin kişisel eşyaları (mücevher, çizme, terlik, çorap) vardı. George’un kızı İrini orada gördüklerini şöyle anlattı:

“Bize büyükannemin soğukkanlılıkla başından vurulduğu bilgisi verildi. Cinayet, kalıntıların bulunduğu yerde işlenmişti. Özellikle burası toprakla kaplı bir kuyuydu. Sonra babama mücevherlerden herhangi birinin annesine ait olup olmadığı soruldu. Babam ‘Hayır, annem fakirdi’ diye cevap verdi. Ancak ağustos ayında kaçırılmasına rağmen botlarını, bütün gün tarlada giydiği için tanıdı.”

Paraskevulla’nın giydiği çizmeler ve çoraplar sağlam kaldı. Onları kalıntılarının saklandığı küçük tabuta yerleştirildiler.

“Açmamaya karar verdik. Yakalandıkları gün 24 Ağustos 1974’tü. Kimlik tespitleri 2017’de tamamlandı; bize duyurmadan önce herkesin kimliğinin belirlenmesini beklediler. Ancak kemiklerinin bulunduğuna dair bilgimiz vardı” dedi Yeorgia.

Beş köylünün cenaze töreni 11 Şubat 2017’de Trulli’deki kilisede kahramanlara yakışan bir törenle yapıldı. Paraskevulla’nın cenaze töreni, kalıntılarının uzak akrabaları tarafından teşhis edildiğinden, çok daha sonra oldu.

Kayınvalidesi hakkında ne hatırladığı sorulduğunda Yeorgia, “Hep çalışırdı, hiç durmazdı. Hamur yoğururdu, sepet yapardı, sepet yapmasıyla meşhurdu. Tarlalara giderdi, özellikle doğum sırasında köyde ona ihtiyacı olan herkese yardım ederdi, çamaşırlarını yıkadı, fakir bir kadın olduğundan her zaman para kazanmak için ekstra bir şeyler yaptı”.

Görünür bir şekilde duygulanan Yeorgia, “Onu hatırladığımda her zaman duygulanırım, çünkü onu uzun yıllardır tanıyordum. Kızımız Paraskevulla’ya adını verdiğimiz için mutluydu.”

sayfa-17-paraskevulla-hanimin-artik-bir-mezari-var.jpgParaskevulla hanımın artık bir mezarı var…

Foto: Kıbrıs Haber Ajansı/Katia Hristodulu…

(Kıbrıs Haber Ajansı’nın 19.7.2024’te yayımladığı Türkçe haber, Türkçesi daha anlaşılır olsun diye editlenerek bu sayfalara alınmıştır.)


***  Lakadamya mezarlığında kazılarda ulaşılan küçük kemik parçalarına DNA testleri yapıldı…

ELDİK mensubu altı kayıp Yunan askerinin kimlik tespiti yapıldı…

Kıbrıslırum yönetiminin 1999’da başlattığı “kayıp mezarı kazıları” çerçevesinde Lakadamya’daki Yunan askeri mezarlığında yapılan kazılarda ulaşılan çok küçük kemik kalıntılarının genetik analizi sonucunda 6 ELDİK (Yunan Alayı) mensubunun kimliğinin belirlendiği ve yeni kimliklendirmeler olacağı bildirildi. TAK Haber Ajansı’nın Rumca Haber Bülteni’nde dün yer alan bir haber şöyleydi:

“Politis, Kıbrıslırum Kayıplar ve Mahsurlar İnsani Konuları Başkanı Anna Aristotelus’un, kimliği belirlenen 6 Yunan Alayı askerinden biri olan seferi astsubay Dimitriu Lurba için geçtiğimiz Pazar günü Makedonittisa’daki Ay. Pandeleimona Kilisesi’nde düzenlenen cenaze töreninde verdiği bilgileri aktardı.

Habere göre, Aristotelus, Kıbrıslırum yönetiminin 1999’da başlattığı Güney Kıbrıs’taki “Kayıp Kazıları” programı çerçevesinde Lakadamya’daki mezarlıkta çok küçük kemik parçalarına ulaşıldığını söyledi. Haberde, bu kemikler üzerinde genetik incelemelerin kısa süre önce başlatıldığı ve 19 Ekim 2023’te Dimitriu Lurba’nın, 15 Temmuz 2024’te de diğer 5 kişinin kimlik tespitinin yapıldığı belirtildi. Aristotelus’un, kimliği belirlenen kayıpların yakınlarını bilgilendirmek üzere Yunanistan’a da gittiği kaydedildi.

Habere göre Aristotelus, Kıbrıslırum yönetiminin kayıp kazıları programı çerçevesinde başka kimlik tespitleri daha yapılacağını söyledi.”

LAKADAMYA MEZARLIĞINA TOPLUCA GÖMÜLMÜŞLERDİ…

Bu konuyu medyada ortaya çıkaran ilk kişi, Kıbrıslırum gazeteci arkadaşımız Andreas Paraskos olmuştu.

1974’te savaşın başlamasıyla birlikte toplanan bazı Kıbrıslırum ve Yunan askerlerin naaşları, Lefkoşa Genel Hastanesi morguna konulmuştu. Bunlar herhangi bir kimliklendirme yapılmaksızın, Lakadamya’da bir mezarlığa gömülmüşlerdi. Paraskos bu işin ortaya çıkmasını 1998’li yıllardan başlayarak yaptığı araştırmalarla ortaya koymuş ve nihayetinde 1999 yılında Lakadamya ve başka bazı diğer mezarlıklarda kazılar yapılarak kimliklendirmelere gidilmeye başlanmıştı… Bu kazıları yürüten şahıs, Kayıplar Komitesi’nde de çalışan ve Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Asistanı olarak görev yapan rahmetlik Ksenofon Kallis idi… Kallis, gerek Lefkoşa’da bu mezarlıklarda, gerek Dillirga’da, gerekse NORATLAS uçağının 1974’te düşürülmüş olduğu ve içinde bulunan Yunan askerlerin gömüldüğü yerde kazılar yürüterek yıllar sonra kimliklendirme yapılmasını sağlamıştı… Kallis ayrıca Atalasa Psikiyatri Hastanesi bahçesinde 1974 Türk savaş uçaklarının bombardımanında ölenlerin topluca gömüldüğü bir diğer gömü yerinde kazılar da yürütmüş ve buradan çıkarılanların kimliklendirmelerine de girişmişti. Bu süreçte biz de kendisine yardımcı olmuştuk çünkü buraya gömülenler arasında Atalasa Psikiyatri Hastanesi’nde kalan Kıbrıslıtürkler de vardı. Kallis, ayrıca Piskobu’da da çeşitli araştırmalar yaparak bazı kazılar yürütmüş ve orada da 1974’te savaşta öldürülmüş olan bazı Kıbrıslıtürkler’in kimliklendirilmesini gerçekleştirmişti. Bu süreçte de kendisine yardımcı olmuştuk. Kallis’in yürüttüğü bu projeler, onun vefat etmesiyle birlikte bir miktar yavaşladı. İnsani İşler Komiserliği’nde sözleşmesi yenilenmeyen Fotis Fotiu’nun yeri epeyi bir süre boş kaldı, ardından onun görevini yürütmek üzere Anna Aristotelus bu komiserlikte kayıplardan sorumlu müdürlüğe getirildi. Anna Aristotelus’la da görüştük ve halen dosyaları ve araştırmaları Kallis’in vefatıyla birlikte beklemekte olan, resmi “kayıplar listesi”ne konmamış olan ancak fiilen “kayıp” olan Kıbrıslıtürkler’in yakınlarıyla bu araştırmaların ve kazıların devam etmesi için kendisini ziyaret ettik.

ustteki-haber-icin-sayfa-16-anna-aristotelus.jpg

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
323AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin