yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYirmi temmuz semptomları - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yirmi temmuz semptomları – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Önceki yazılarımda Onbeş Temuz darbeleri üzerine mümkün olan önemli nedenleriyle birlikte özetlemeğe çalıştım. Özetlerken de Yirmi Temuza geliş yolunda da önemli ipuçları verdim. Bir anlamda, Yirmi Temuzlar Onbeş Temuz darbelerinin sonuçları olarak yol devam edilmesinin sentomlarıyla oluştu. Aradan geçen onca yıl sonrası Kınrısta eli yıl Türkiyede de Sekiz sene sonra artık neden sonuç ilişkilerini yerine daha kolay koymanın da olanakları pratikte yapılanarak yerini aldı. Yeter ki gerçekler üzerinden doğruları konuşma birikimimiz ile cesaretle korkuyu yırtma davranışımız olsun.

Onbeş darbeleri bir anlamda tarihi gerçekleri vardı. Sonuçta sistemi değiştirme değil, Kıbrısta yeni ayar yapma ile elilerin stratejilerinin fiylen hayata geçirilme hamlesi halindeydi. Nitekim en çarpıcı gerçek, Kıbrısın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünün garantörü olan Yunanistan faşist darbe yaparak, Türkiye de beş gün sonra adaya çıkıp fiylen ikiye ayırarak sistemin de istediği daha sorunsuz Kıbrısın yeni hamlelerini başlatılar. Garantörlü bağımlılık adeta esir cenderesine doğru genişledi. Fakat, algı operasyonlarında hep tersi okundu. Arada barış ve karşıt suçlamalarla da idolojik bakıştan kültürleşmeye dek taşındı. Öyle ki daha Yirmi Temuzda Türkiye adaya çıkarken ki söylemler ile meclisin kararı başka havadaydı. Garantörlük ve adanın toprak bütünlüğünü sağlama denildi. Fakat Yirmi Temuz öğledensonra toplanan TBMM banbaşka hava çalıuordu. Bizat Kürüsye çıkan şimdiki elçinin dedesi Turan Fevzioğlu, bunun bir fırsat olduğunu, bunun deyerlendirilmesi gerektiği söylemini çekiyordu. Garantörlük değl de savaş ilan edip adanın geri alınma konuşması yapılıyordu. Bu görmezden gelinip hep Türkiyenin garantörlük görevlerini yerine getirme hamlesi olarak sunuldu. Ama hayat adanın toprak bütünlüğü ve Kıbrıs cumuhurieyti değil resmen ikiye ayırıp kuzeyin Türkiyeleşme olduğu her hamlede ortaya kondu.

Öyle paradoksal dönemler yaşandı ki bir yandan Denktaş Kipriyano anlaşmalarıyla resmen Maraşın dahi verilme avası varken, ayni Denktaş hemen sonra bağımsız devlet ilanı propagandasına başladıydı. Yine Vasiliyu Denktaş görüşmeleri sonrası denktaş bir yandan federal devlet derken, öte yandan iki devletli savunma sıçraması da yaptı. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

En önemli durum, kuzeyde hep federal denilirken, bağımsızlıktan tutun yeni nifus defaktolarına varan bir yapılanış da geliştirildi. Kıbrısın birleşmesi yerine hem ayrışma hem de mülkiyet ile adaya getirilen nifus sorunları da Kıbrısın üstünde kanburlaştı. Hep denilen ile yapılan makası açıldı. Ama birilerine bal gösterme adına “federasyon, ama Rumlar istemiyor” uzun havası ezan okur gibi söyletildi..

Aradan eli yıl geçti. Olmaz denilenler hep sistemin devamı için oldu. Anlaşmalar değil pratikler işledi. Mülkiyet darmadağın edildi. Her konu gündeme gelince de “çözümden sora” denildi. Bir anlamda biriken sistem yapısı, yalanı da birbaşka okur hale geldi. Ünüversitelerde dahi yazılı şekline rağmen, garantörlüğün “KKTC korunması” olduğunu söyleyen kesimelr de giderek yayıldı. Yalan da olsa söyle şarkısı siyasetin de referansı oldu.***

Bir başka Yirmi Temuz da Türkiyede oldu. Birincisinde adaya çıkıp adayı fiylen ayırmanın üzerinden eli yıl geçerken, ötekisi de darbe kalkışması devamında sekiz sene geçti. Onbeş darbe kalkışması üzerinden beş gün geçince Kırıstaki tarihi çakışma da oldu. Yirmi Temuzda sivil darbe hamlesi oldu. Olağanüstü durum ilan edildi. Peşinden rejim değişimi, kararnamelerle hız verildi. Mühürsüz oylarla da anayasa referandumu gerçekleştirildi. Bunun yansımaları da K. Kıbrısta direk pratikle geldi. Afrika gazetesi saldırısının Bursa kentinden Erdoğanın çağrısıyla olduğu onsekiz ocakta gerçekleşti devamında koltuk darbeleri yapıldı. Üstel gökten zenbil ile koltuğa oturtuldu. Tatar saraya taşıtırıldı. Seçilen politikacıların sicili de malum. Son Juju olayı son damlasıdır. Yetkiler daraltıldı. Resmen atanan siyasilerle yönetim alanı da daraltıldı. Yetkiler elden alındı. Artık Türkiyeye girmeme tavırları da gelişti. Yargısız türkiyeye giremeyen kişiler suçlarını dahi bilmiyor. Türkiue rejim değişimi, K. Kıbrısa da yansıyordu. Dinişleri atamalardan vakıflardaki ayar çekmeler sadece basit hamle olarak kolayca gerçekleşti. Hele atanan siyasilerin sicileri ayuka dek çıktı. İhale hikayeleri Türkiyeleşerek bazılarında ne olduğu dahi bilinmiyor. Ve en son, sistemin hegemonya büyüklük abidesi Küliye de yapılmaya başlandı. Onca ihtiyaç değil de Küliye…

Türkiyenin Yirmi temmuzu da böyle K. Kıbrısa taşındı. Tarikatlarla ilahiyat kolejine, dini referanslardan rant hırslarına hepsi yeni ilhaklaşma politikasının esrumanları oldu. Ne diyordu eli yıl önce dede Fevzioğlu TBMM toplantısında: “bu elimize geçen önemli fırsatdı. Daha önce izin vermiyorlardı. Şimdi tam fırsatıdır” diyordu. Nitekim garantörlük hakı değil de sürece ateşkes denildi. Ateşkes nedemek olduğu da malum. Ama tüm bunlar yok sayılarak. Bazen hamasi, bazen yalan salatalı meze ve bazen de barış federal kelimelerle süsleyip pandoranın kutusunda sıkıştırılmaya çalışılınıyor. Son TC meclisinin kararı adeta anlamayana anladır. Hala federal isteme veya çözüm getirecek AKP rüyasıyla koltuk bekleyenlere yeniden duyurulur.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin