İsrail’in Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’ye Tahran’da suikast düzenlemesinden bir hafta önce Çin, Hamas ve Fetih başta olmak üzere 14 Filistinli siyasi grubu bir araya getirmişti. Yayımlanan Pekin Deklarasyonu, Gazze Savaşı’nda ateşkes ilan edildikten sonra Filistin’de birlik hükümeti kurulmasını ve bu yeni hükümetin artan meşruiyeti sayesinde BM’nin Filistin devletini tanımasını öngören bir yol haritası öneriyordu.
Pekin Deklarasyonu yayımlandığında, Çin’in Ortadoğu’da sadece bir ekonomik güç olmaktan çıkıp ABD’nin yerine geçecek bir diplomatik güç olarak da yerini sağlamlaştırdığına dair yorumlar yapılmıştı. Gerçekten de Çin’in, Suudi Arabistan-İran diplomatik anlaşması sırasında İran’a, Suriye’nin uluslararası topluma yeniden kazandırılması anlaşması sırasında Suriye’ye vadettiği gibi (Hatta Afganistan’da Taliban hükümetiyle görüşmelerini de dahil edebiliriz), siyasi sorunların çözümü durumunda çatışma sonrası yeniden yapılanma sürecine finans ve altyapı desteği sözü vermesi, Çin’i bölge ülkeleri için çekici bir alternatif yapıyor. Üstelik, Mao döneminin mirası üçüncü dünyacılığın bugünkü tezahürü olan Güney-Güney dayanışması da ideolojik olarak çekici. Öte yandan, Çin’in sadece iktidarları muhatap alan dış politika geleneği Ortadoğu’da etkili bir aktör olmasını engelliyor. Örneğin, tam Gazze Savaşı öncesi Arap-İsrail sorununun çözümü için Abbas ile Netanyahu’yu buluşturmayı planlıyordu ama Hamas’ın gündem belirleyici bir aktör olmasına hazırlıksız yakalandı. Pekin Deklarasyonu buluşması, Çin’in ‘dersine çalıştığına’ delalet ediyordu ama bu adım da yine bir bölge ülkesinin manevrasıyla sekteye uğradı. Peki Çin, yine mi hazırlıksız yakalandı?
Çin devleti henüz Haniye suikastını resmi bir dille kınamaktan öte bir açıklama yapmadı. Ama Çin’de Ortadoğu alanında uzmanlaşan akademisyenlerin açıklamalarına baktığımızda Çin kamuoyunda bu durumu nasıl yorumlamak gerektiğine dair bir fikir birliği olmadığını görüyoruz.
Şanghay Uluslararası Çalışmalar Üniversitesinde Ortadoğu uzmanı olan Wen Shaobiao, Haniye’nin ölümünden sonra Filistinli grupların bir arada kalamayacağını, Hamas’ın Gazze’yi kontrol etme kapasitesini yitireceğini, gruplar arasında Gazze’yi kontrol etme mücadelesini yoğunlaştıracağını ve potansiyel olarak yeni bir grup hizip bölünmesine yol açabileceğini düşünüyor. Aynı üniversiteden Fan Hongda da Hamas’ın siyasi gücünün Gazze Savaşı boyunca zayıfladığını ve el Fetih’in Hamas karşısında nüfuzunun arttığını düşünüyor. Bu durumda, Haniye suikastı de el Fetih’in Hamas’la uzlaşmaktan vazgeçmesi ihtimalini arttırabilir. Yunnan Üniversitesinden Xian Xian, Pekin Deklarasyonu’nun gücünün uzun vadeli çözüm önermesinde yattığını ama temelde Filistin siyasi iradesinin birlik göstermesine dayandığı için kısa vadede Haniye suikastından olumsuz etkileneceğini düşünüyor. Tüm bu saydığım akademisyenler Pekin Deklarasyonu’nun söylemsel olarak güçlü olduğunu ama pratikte etkisiz kalacağını düşünüyor.
Öte yandan, yine aynı üniversitede Ortadoğu uzmanı olan Liu Zhongmin’in tam tersi görüşleri savunduğu makalesi Çin sosyal medyasında çok paylaşılıyor. Liu’ya göre, Haniye suikastı Hamas’ı zayıflatmaz çünkü hem İran gibi bölgesel hem ABD gibi küresel güçler suikastın etkisini kısıtlamak için uğraşacaklar. Bu görüşe göre, el Fetih de ateşkesi Hamas üzerinde fırsattan istifade nüfuz kazanmaya tercih edecektir. Liu’ya göre, suikastın esas kaybedeni tekrar teyakkuza geçip uzlaşmacı tavrı bırakma ihtimali olan İran.
Xi Jinping yönetimi altında akademisyenlere baskıların arttığı bu dönemde kamusal alanda böylesine açık sözlü bir tartışma şaşırtıcı. Bu, Çin yönetimi içerisinde de Ortadoğu politikasına dair kuşkuların işaretçisi olabilir.