Küresel hegemonya mücadelesinin şiddetlendiği, savaş ve çatışmaların yeni boyutlar kazanarak derinleştiği kaotik bir süreçten geçiyoruz. “Üçüncü dünya savaşı” söylemlerinin gölgesinde güç merkezleri arasındaki bilek güreşinin tehlikeli boyutlara ulaştığı bu jeopolitik denklemdeki hesaplaşmada tüm gelişmeler birbiriyle bağlantılı.
Ne Ukrayna’nın savaşı Rus kentlerine yayması ne İsrail’in eş zamanlı olarak İran, Lübnan ve Suriye’yi vurması ne de Amerikan emperyalizminin Haşdi Şabi bahanesiyle Irak’ı bombalaması tesadüf. Kuzeyde Ukrayna savaşından güneyde İsrail’in soykırıma varan katliamına her gelişme bir diğerinin uzantısı.
İsrail’in Hamas ve Hizbullah liderlerine yönelik Şam, Beyrut ve Tahran’da düzenlediği suikastları Kiev’e inen NATO savaş uçaklarıyla birlikte ele almadan ne emperyalistlerin küresel yönelimlerini ne de yaşananları anlamak mümkün.
NELER OLUYOR?
Eşzamanlı olarak; Ukrayna, Filistin, Yemen, Libya, Sudan’da kanlı savaşlar sürdürülüyor. Afrika’nın batısında, Sahraaltı’nda ve Güney Amerika’da nüfuz mücadelesi, güç ilişkilerinde yeni bir denklem yaratmış durumda. Rusya ile “kolektif emperyalizm” arasında kanlı bir savaşın sahnesi olan Ukrayna’da savaş yeni bir stratejik boyuta evrildi. ABD ve NATO’nun desteği ve yönlendirmesiyle Ukrayna, savaşı Rusya topraklarına yaydı. 6 Ağustos’tan bu yana Ukrayna askerleri Rus kentlerine girdi. Katar’daki göstermelik ateşkes müzakereleri sürerken İsrail savaşı Ortadoğu’ya yaymak için tüm tuşlara aynı anda basmış vaziyette. Libya’daki güç mücadelesi uzun bir aradan sonra yeniden alevlendi. Türkiye ile Katar’ın desteklediği Trablus yönetimi ile Rusya, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan’ın desteklediği Tobruk hükümeti yeniden ordularını cepheye sürdü.
NEDEN OLUYOR?
Küresel güç denkleminde uzun süredir birtakım değişiklikler yaşanıyor. Gerileyen ekonomik yapısına paralel olarak ABD’nin hegemonik gücü de aşınıyor. Buna mukabil “uyuyan dev” Çin başta olmak üzere yeni aktörler ABD emperyalizminin yarattığı boşluğu doldurmaya başladı. ABD yanına Batılı müttefiklerini alarak bu “aşınmayı” rakiplerini kuşatarak durdurmaya çalışıyor. Rusya’nın savaşa sürüklenmesi, Çin’in kuşatılması, “hizaya girmeyen” Venezuela, İran, Suriye, Kuzey Kore gibi ülkelerin hedef alınması bütünlüklü bir stratejinin ürünü. Tam da bu nedenle savaşın Ortadoğu’ya yayılması, İran’ı da saracak şekilde yangının büyümesi, Ukrayna’daki savaşın uzun yıllara yayılması ABD/Batı emperyalizminin temel isteği.
NELER YAPILIYOR?
ABD ve haliyle Batı emperyalizmi gerilemeye başlayan hegemonyasını yeniden tesis etmek amacıyla bir taraftan Rusya’yı direkt hedef alırken diğer yandan da Çin’i kuşatma hamlesini sıkılaştırıyor. NATO’nun genişleme hamlesi üzerinden Rusya istenilen tuzağa düşürüldü. Ukrayna topraklarında Rusya ile girişilen savaşın boyutları gün geçtikçe büyüyor. Son bir yılda Hint-Pasifik’e yığınak yapan ABD’nin dünya genelinde bir bölümü radar olmak üzere irili ufaklı 800 civarında askeri üssü küresel hegemonya tesisinin ürünleri. ABD Afganistan’dan çekilse de bu üslere Suriye gibi ülkelerde yenilerini ekliyor. Diğer taraftan da NATO’ya eklemlenen yeni ülkeler ve Hint-Pasifik’teki müttefik ağlarıyla bu tahakküm pekiştirilmeye çalışılıyor. Rusya ve Çin gibi “hasımlar”ın sıkıştırılması için her yol denenirken, İsrail’in Ortadoğu’yu ateşe atmasına destek sunuluyor.
NE OLACAK?
Ukrayna savaşının uzun yıllara yayılarak Rusya’nın yıpratılması amaçlanan hedeflerden. F-16 savaş uçaklarının Kiev’e gönderilmesi, Ukrayna’nın stratejik değişiklikle Rus kentlerine girmesi yaşanacaklara dair ipuçları veriyor. Rusya’nın Ukrayna’ya hapsolması küresel denklemdeki hamlelerini doğallığında törpüleyecek. Çin ise başta Tayvan olmak üzere Güney Çin Denizi ve Uygur üzerinden sıkıştırılmaya devam edilecek. Tayvan üzerinden Çin’e yönelik yaptırımların katlanarak artması gündemde. Ortadoğu’da İsrail’in “güvenliği” için bölgenin İran’ı da içine alacak şekilde dizaynına hız verilecek. Eller tetikte. İran’ın savaşın içine sürüklenmesiyle kurulan tuzakların işlemesi bekleniyor. Kapitalist-emperyalist sistemin derinleşen krizinin yol açtığı savaş, çatışma ve krizlerin bir sonucu olarak dünya genelinde otoriter-sağcı liderler güç devşiriyor. Sistemin krizinin ve egemenlerin kapışmasının faturasını ise her halükârda halklar ödüyor.