yaklaşımlarÖzkan Yıkıcıİki önemli gerçek - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

İki önemli gerçek – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Limasolda cumartesi günü protesto eylemi yapıldı. Konu, Amerikanın demirleyen askeri gemisine karşı tepkiydi. Düzenleyen Akeldi. Bir anlamda adanın nedenli tehlikelerle örüldüğünün çığlığı idi. Son dönemin Kıbrısta olan yığınağın ve direk bölgeyle de alakalı oluşu, duyarlı kesimde endişe yaratıyordu. Zaten Hizbulah da açıkça uyardı. Müdahale halinde Kıbrıstaki dört merkezin vurulacağını haritayla açıklıyordu. Yine en basitiyle, iranın israile gönderdiği füzelerin vurulmasında Ağrotur üstünden kalkan İngiltere uçakları da katılması konunun önemini işaret ediyordu.

Havanın sıcaklıığı adeta denizleri de daha bir yakıcı hale getiriyordu. Ortadoğudaki kontrolü denilen savaşın her an sıçrama tehlikesi de net şekilde kanıtlarla dolu geliyordu. Bunlar gizli değildi. AmAmerika ve İngiltere açıkça açıklıyordu: israilin güvenliği denilip koruyacaklarını belirtiyorlardı. Adaya yığınak yapılıyordu. Deniz üstü kurma veya limanlara gemileri demirleme, askeri kontrolün epey artırıldığının net kanıtlarıydı. Ada Ortadoğu geriliminde roluna hazırdı. Güneyde Akel bunun tepkisini ortaya koyuyordu. Kuzeyde ise ses seda yoktu. Ama şu hep unuturuldu: Türkiye de Nato üyesidir. TSK Natoya bağımlıfır. Burada olan askeri faaliyetler pek konuşulmaz. Gariptir, eskiden Güneyde Kuzeydeki askeri yığınağı kuzeyde de Güneydeki ayni gelişmeleri hep probaganda aracı olarak kulanıyorlardı. Oysa şimdi pek de ayni tutum yoktur. Öyle ki tam da adanın tümünün savaşa karşı çıkma ve ortak vatan için ortak payda varken, birlikte davranma yoktur. Limasol eylemi bir anlamda Kıbrısın nereye geldiğinin de acı örneğidir.

***

İkinci gerçek ise Özgür gazetesinde Mariyanın Annan planı üzerinden yazdığı makale olacak. Son dönemlerde ısrarla uyarıyordum: en azından yakın tarihi tekrardan anlatmak gerekiyor. Unutturulanlar ve resmi idolojikleştirilenlerle, adeta konular özünden koparıldı. En yakın örneğim de Annan planı, Yetmişdört süreç, oluyordu. Buna ek olarak günümüzü de anlama adına genel ikibinsekiz krizini de gelişen koşul olarak tartışılıp anlaşılmasını teşvik ediyordum. Tabi kimsenin umurunda olmuyordu.

Mariyanın makalesini iki kez okudum. Kendine göre doğru gerçekleri anlatı. Fakat, çoğunun yanılmasına yardımcı olan bazı tutumlar nedense yok. Şu yanıltıcılıktan kurtulalım: Türkiye Kıbrısta çözüm istemiyordu. AKP o dönem batıyla da Ortadoğu gibi projelerde anlaşıp devleti ele geçirme süreciydi. Dikat edin: Türkiyede ikibinüçten ikibin Anıt Erdoğan anlaşmasına dek olanları pek konuşmaz. Sadece günümüzde işine geleni konuşturur.

Maryanın söylediklerine fazla diyecek kendi açısından sözüm yok. Fakat, Türkiye çözüm istiyor konusunda yanılıyor. Aynen batının çözüm isstemesi gibi. Nitekim o dönem batı toplantılarına giden iki dostum Sıdal ve Beyit, dönüşlerinde yaptığımız görüşmelerde, bu projesin bir sivil proje olduğunu bana karşılaştıkları anlatıarı aktrarak belirtiler.

Çok geçmedi: AB üyeliğinde ikibinüçte kasım ayında Denktaş gitmedi. Yeribe Tahsin gönderildi. Oda kaybolmuş oynunu oynadı. Hemen herkes Denktaş AKP rağmen ifadesini kulandı. Oysa Denktaşın, Anıtın ve Erdoğanın da olduğu MHK toplantısında kararın alındığı sonradan öğrenildi. Ama başta Kızılyürek ısrarla AKP rağmen Denktaşın imzalamadığı görüşlerini savunur olup insanları da kandırtı. Bu arada Denktaş Mehmedali sdosluğu ve Denktaşın yerine Mehmedaliye yol aşması da arada kaynatıldı.

İkinci nokta da şu: Mariya da hatırlar belki: Akel Annan planında önce evet kararı aldı. Fakat, Güvence istedi. Gül ise hemen Rusya ve ingilterenin kapısını çaldı. Rusyaya tavizler verip veto kulanma hakına getirirken, İngiltere de Akele güvence vermedi. Yani, Annan planı uygulanacak güvencesi B.M. tarafından verilmedi. Buda Akeli ve bazı kesimelri hayıra çevirdi. Bu arada Kuzeyde de  güvence verilmeme sonucu bazı çözümcülere de hayır oyu kulandırtıldığı da pek söylenmez.

***

Herhalde bu anlatığım iki konu öğretici olacak sanırım. Onca ikili temas ve geçişlere rağmen eskiden cılızda olsa görülen ortak emperyalizme karşı davranış son Limasol olayı ile kalmadığı anlaşılıyor. Sakın foncuların sükseli lafazanlıklarıyla bana yanıt vermeyin. Yine Annan planı yaşandı. Tekrar yaşanamaz. Fakat, nedense olanların tümü ile değerlendirilmiyor. Sanki dünya isteyip de rumlar ret ediyor havası herkese ilaç gibi geliyor. İlacın uyuşturuculuğu ile unutkanlıkla da iş tamamlanıyor. Tekrar edecem: Annan planı özünde Kıbrısta çözüm değil yeni bir sıçrama ayarı hedefliydi. Onun için en kritik dönemdeki karar ve güvenceler de verilmedi. Üçüncü versyondan beşinci versyona da geçip, rumarın da hayırına resmen çanak tututuldu. Bu arada Mehmedali de güzel fırsatı kulanıp CTP ikinci defa rolunu oynadı. Eğer çözüm düşünceli olunsaydı, referandum sonrası hemen ikinci ganimet paylaşım sürecine girilmezdi. Bir miktar beklenilirdi. Ama sonuçta şu gerçek var: emperyalist yapı ta baştan bağımsız Kıbrıs istemiyoru. Yeri geldikçe de bunu yaşatarak gösterdi.

****

Kısaca, yeniden biri Limasol pratiği öteki yazılan Annan planı nedeniyle bazı gerçeklerden ikisine dokundum. Biliyorum, pek de tınacak da yok. Hele ezber fon havası ve alışılan sistemin kendisi, konuyu anlatmada epey zorluklar çıkarıyor. Kıbrısın AB gerçeği ve Nato gücü konumlanması artık adanın daha rahat kullanımına da koşul sağladı. Son gelişmeler de bunun kanıtı. Savaşta rol alırken, öte yandan da savaştan kaçanların mülteci ağıtları da adamızda dolaşmaya devam edeceğine benziyor. Savaş ağaları ve mülteci mafyalarına gün devam ediyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin