Gazze’de sürmekte olan soykırımın baş sorumluları, “yerli ve milli” faşistler. Faşist Netanyahu hükümeti ve derin devlet mekanizması bitmek bilmeyen bir savaşı savunuyorlar. Bu siyasi bir karar. Soykırım işinin genç ve rütbesiz erlere yaptırılması da siyasi bir karar. Faşistler, askere alınan gençlerin Batı Şeria ve Gazze’de işgale ve işgal rejiminin insanlık suçlarına ortak edilmelerinin Filistinlilere yönelik düşmanlığın derinleştirilmesine yaradığını çok iyi biliyorlar. Sonuç olarak, İsrailli gençlerin kitlesel olarak Gazze’de soykırıma ortak edilmeleri de, düşmanlık ve kandan beslenen faşistler için büyük bir kazanım.
İsrail’de barış için çabalayanlar soykırımın militarizmin doğal bir sonucu olduğunu biliyorlar. Zorunlu askerliğin, “vatani görev” ve “asker millet” gibi yalanların siyonistler tarafından ince ince nasıl topluma işlendiğini anlıyorlar. İsrail’de, “Dört yanımız düşmanlarla çevrili” zihniyetiyle nükleer silahlar dahil her tür silaha aç militarist bir güç olmayı kabullenen bir kitlenin oluşturulduğunu da görüyorlar.
Bu kitleye ve militarizme direnenler ise çoğalıyor. Geçtiğimiz günlerde üç genç daha retlerini açıkladılar. Yuval Moav, İtamar Greenberg ve Oryan Mueller yaptıkları açıklamalarla barışın militarizmi ve doğal sonucu soykırımı reddetmekten geçtiğini haykırdılar.
İtamar Greenberg seküler yaşama tümüyle karşı çıkan katı bir öğretiye inanan Harediler arasında büyümüş. Retçilerin dayanışma ağı Mesarvot tarafından dağıtılan ret açıklaması bir çığlığı andırıyor. Bu açıklamayı siz barışseverler için Türkçeye çevirdim.
* * *
Benim adım İtamar Greenberg; Bnei Brak’ta Haredi bir ailede büyüdüm. Henüz 12 yaşındayken İsrail toplumunun bir parçası olabilmek için orduya katılmaya karar verdim. Aslında asker olmayı değil, İsrailli olmayı istemiştim. Şimdi 18 yaşındayım ve biliyorum ki, İsrail toplumuna giriş kapısının bir başka halkın ezilmesi ve öldürülmesinden geçmesi toplumumuzun korkunç bir adaletsizliği. Adil bir toplum silah namluları üzerine inşa edilemez. Ben İsrail toplumuna olan bağlılığımdan ve onu değiştirme arzumdan dolayı orduya katılmayı reddediyorum. Ben, orduya değil barış güçlerine yazılıyorum.
Reddim her iki halka olan bağlılığımdandır. Reddim; son bir yıldır Gazze’de bir imha savaşıyla karşı karşıya kalan, onca yıldır ezen, sınır dışı eden, işgal ve gasbeden İsrail savaş makinesinin baskısı altında olan Filistin halkıyla derin bir dayanışma içinde olmamdandır. Reddedişim, tehlikeli milliyetçi ideolojilerin esiri durumuna düşmüş kendi halkıma olan bağlılığımdan dolayıdır.
Toplumumuz cinayetlere ve zulme olanak tanıyor ve “öteki” olanları -ister Gazze’deki bir Filistinli, ister İsrail vatandaşı bir Filistinli, bir göçmen işçi, hatta bir Haredi olsun- insan olarak görmüyor. Bu insanlıktan çıkarma tutumu, İsrail’in bir işgali sürdürüyor olmasıyla derinden bağlantılıdır. Toplumumuzun iyileşmesi, ancak ve ancak işgal ve savaşların sona erdirilmesi ile gerçekleşebilir.
Reddim, kötülükten uzaklaşmaya ivedi ve doğrudan bir çağrıdır: Savaşa, işgal edilen topraklardaki yerleşimlerin genişletilmesine ve Filistinlilerin sınır dışı edilmesine son verin! Hemen son verin ki, iyi ve doğru olanı yapmak için yol açılsın: Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanmasına izin verin! Filistin halkının bizlerle, yani iki halk olarak barış ve eşitlik içinde yan yana yaşamasına artık izin verin! Nehirden denize dek herkes için demokrasi ve barış içinde bir yaşam kurulmasına izin verin.
Reddediyorum ki, İsrail’de barış mücadelesi yeniden inşa edilebilsin. Ortak bir gelecek için ve şu an hükümeti oluşturan kan dökme koalisyonuna karşı birlikte çalışan Yahudiler ve Araplardan oluşan bir barış mücadelesinden söz ediyorum. Toplumumuzdaki tüm güçler-Yahudiler, Araplar, laikler, dindarlar ve Harediler- hükümetteki aşırılık yanlılarının bizlere sunduğu sonsuza dek sürecek savaşa karşı çıkmalılar. Yaşamı ve barışı arzulayan bir toplumun inşası için ortak bir siyaseti kurmamız gerekiyor.