Merkez Bankası 2.Enflasyon Raporu Başkan Hakan Karahan’ın sunumuyla tanıtıldı. Karahan önceki başkana göre sakin, teknik ayrıntılara hâkim, donanımlı bir teknokrat izlenimi verdi. Zaten genelde bugün Türkiye’de uygulanan kemer sıkma programı tarzı can acıtıcı politikalar Karahan tarzı figürlerle yaşama geçirilir. Neoliberalizm ekonomiyi teknik, alternatifsiz, sade yurttaşın ihtiyaç ve taleplerinden bağımsız bir disiplin olarak sunar. Siyaset ve ekonomi ayrılır, varılması amaçlanan hedefler doğrultusunda teknokratlar gereken adımları atar. Karahan da enflasyonu düşürmeye kilitlenmiş, kendine verilen görev doğrultusunda amaca ulaşmak yolunda karşılaşılacak sosyal ve insani sorunlara duyarsız bir teknisyen tavrı sergiledi. Örneğin asgari ücretin Temmuz ayında sabit tutulması konusundaki soruyu teğet geçti.
DEZENFLASYON PROGRAMININ 3 AYAĞI
Merkez Bankası dezenflasyon programı üç ayak üzerinde yükseliyor. Talepte zayıflama, TL’nin reel değerlenmesi ve enflasyon beklentileri. Her üç ayakta da sorun bulunuyor. Birincisi, büyümeden pay vermek bir yana, “reel birim ücretlerin dezenflasyon sürecine katkı vermesi” ifadesiyle reel ücretlerin düşeceği, yani halkın yoksullaşacağı. Böylelikle talebin zayıflamasından medet umulduğu açıkça dile getiriliyor. Zaten gelir dağılımının iyice bozuk olduğu bir ekonomide bu kabul edilemez.
İkincisi, “TL’nin reel değerlenmesini” Merkez Bankası’nın telaffuz etmesi doğru değildir. Bu ekonomideki tüm aktörlerin bu varsayıma göre pozisyon alması, yeni çarpıklıkların ortaya çıkması anlamına gelir. Nitekim reel sektör sırf Mayıs ayında döviz varlıklarını 4 milyar dolar azaltıp, yükümlülüklerini 10.5 milyar dolar artırarak 14.5 milyar dolarlık açık pozisyon yarattı. Olası bir devalüasyon karşısında kırılgan hale geldi. Yabancılar da bu “güvence” hatırına duruyor. Yarın koşulların değişmesi halinde ani bir çıkış sonucu ekonominin tepetaklak olmasının tohumları atılıyor.
Üçüncüsü, sade yurttaşların enflasyon beklentisinin yüzde 70 civarı seyrettiği biliniyor. Halk geçmişte enflasyon hedefleri tutmadığı, bu durumdan canı yandığı için haliyle sürece karamsar bakıyor. Enflasyonda hedefin yine şaşması durumunda faturanın yurttaşa çıkarılacağı, “yanlış” beklentilerin bir çuval inciri berbat ettiği demagojisinin yapılacağı anlaşılıyor.
HEDEFLER GERÇEKÇİ DEĞİL
2024 yılı için %38 enflasyonu hedefi değiştirilmedi. Yılın ilk 7 ayında %28.76’lık bir enflasyon yaşandı. Demek ki yılın son 5 ayı için %7.18’lik bir pay kalmış. Öngörülen 3. Çeyrekte aylık yüzde 2.5, son çeyrekte yüzde 1.5 enflasyon tahminleri de içerilirse yıl sonu enflasyon %41.5’e geliyor, üst sınır %42’ye dayanıyor.
Ama asıl dikkat çeken gıda enflasyonunun %35.5 tahmin edilmesi. Yılın ilk 7 ayında %28.76’lık bir gıda enflasyonu ortaya çıktı. Kış aylarına girilirken, sebze-meyve fiyatlarının mevsimsel olarak düştüğü yaz aylarında bile gıda enflasyonu durdurulamamışken yılın son 5 ayında sadece %5.23’lük bir artış hiç de gerçekçi görünmüyor. Metinde, “Tarımsal emtia fiyatları rapor döneminde belirgin şekilde gerilemiştir” deniliyor. TL de reel değerlendiğine göre gıda fiyatlarının neden keskince yükseldiği ve niye son 5 ayda bu trendin kırılıp yavaş artacağı açıklama gerektiriyor.
METİNDE PERAKENDE SATIŞ
hacim endeksinin yatay seyrettiği, ticaret satış hacim endeksinin düştüğü, hizmet endeksinin ikinci çeyrekte daraldığı, sanayi üretiminin zayıfladığı, siparişlerde gerileme görüldüğü gibi bilgiler adeta “iftiharla” sunuluyor. Bir merkez bankasının büyüme ve istihdamın zayıflamasından zevk alması bir sorun, üretimin yani arzın daralmasıyla enflasyonda nasıl kalıcı bir düşüş sağlanacağı ayrı bir sorun.
YOKSULLAŞMA BELİRTİLERİ
Merkez Bankası ihtiyari ve zorunlu harcamalar diye bir ayrıma gidiyor. Gıda, sağlık, yakıt ve yemek sektörlerine yapılan harcamaları zorunlu sınıfına sokuyor. Harcamaların buralarda yoğunlaştığına dikkat çekiyor. Bu aslında tipik bir yoksullaşma belirtisidir. Halk zorunlu harcamalara çekiliyor, kültür, eğitim, turizm vb. alanlardan geri çekiliyor. Dolayısıyla yaşam standartları düşüyor.
Enflasyon Raporu’nda “yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar” denilen kamu tarafından belirlenen fiyatların enflasyona yukarı yönlü etki yaptığı ifade ediliyor. Diğer yandan yıl sonuna ilişkin %38 tahmininde, güncellemenin kaynaklarında enflasyon beklentilerinin ve çıktı açığının son dönemde enflasyonu 0.2 puan yukarı, yönetilen/yönlendirilen fiyatların 0.3 ve ithalat fiyatlarının 0.1 aşağı çektiği belirtiliyor. Burada hem yüksek artıştan şikayet hem de tahminlerin altında kalmasında bir çelişki seziliyor.
Belki de en önemli nokta, 2025 yılı enflasyon beklentisinin %14’te tutulması. Eğer bu oranın gerçekleşeceğini düşünürsek, ekonominin çok keskin bir fren yapma riski çok yüksek. Çünkü ihtiyaç kredisi faizleri %70, ticaret kredi faizleri %60 civarında. Yılın son 5 ayında %7.18, 2025 için ayda ortalama %1.2 enflasyon beklentisini birleştirirsek, Merkez Bankası’nın önümüzdeki 12 ay için enflasyonu %16-17 tahmin ettiğini çıkarabiliriz. Bu durumda %40-45 puan reel faiz işletmeleri de, bireysel borçluları da perişan eder. Tahsil edilemeyen alacaklar kısa sürede çift haneli rakamlara tırmanır. Bu verilerle elektrik ve doğalgaza neden %38 zam yaptınız, madem önümüzdeki 12 ay enflasyonu %16-17 bekliyorsunuz sorusunu sorma hakkımız da doğar.
2025 %14 enflasyon tahmininin korunmasının en büyük sakıncası, yılbaşında asgari ücrete ve kamu çalışanı/emekli maaşlarına bu oran üzerinden zam yapılacağı kuşkusunu uyandırması. Zaten kamu çalışanlarına 2025 için toplu sözleşmede %6 ve %5 altı aylık maaş artışları öngörülmüştü. Açıkçası tutturulması olanaksız hedefler konulmasının, emek kesimini iyice yoksullaştırma riski taşıması nedeniyle kasıtlı olarak böyle belirlendiğini düşünmeden edemiyoruz.