iktibasSerdar M. DeğirmencioğluOryan Mueller de reddediyor - Serdar M. Değirmencioğlu

Oryan Mueller de reddediyor – Serdar M. Değirmencioğlu

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net
Oryan Mueller
Fotoğraf: Oren Zıv/+972 Magazine

İsrailli retçilerin dayanışma ağı Mesarvot tarafından dağıtılan her reddediş metni, gençlerin boğazlarına çöken militarizme ve parçası olduğu ırkçı ve faşist düzene karşı farklı ama güçlü bir çıkışı barındırıyor. Son yazımda geçenlerde retlerini açıklayan üç gençten biri olan İtamar Greenberg’in bir çığlığı andıran açıklamasına yer vermiştim.

Oryan Mueller de retlerini açıklayan üç gençten biri. Seküler yaşama tümüyle karşı çıkanların arasında büyüyen İtamar Greenberg ile taban tabana zıt bir ortamda yetişmesine karşın, aynı sorularla karşı karşıya kalmış. Öldürmek bir “vatani görev” olabilir mi? “Öldürmeyeceksin!” ilkesine inananlar nasıl olur da öldürmeyi, hatta soykırımı kabul ederler? Gencecik bir birey nasıl olur da bir ölüm makinesine katılabilir?

Sizler için Türkçeye çevirdiğim Oryan Mueller’in açıklaması, militarizme ve öldürmenin bir görev olduğuna ilişkin her tür yalana karşı çıkmanın barış için ne kadar temel bir adım olduğunu gösteriyor.

***

Kan ve acı döngüsü, nehir ve deniz arasındaki yaşamın tam merkezinde duruyor. Bunun sonuçlarını Yahudi ve Arap milyonlarca insan her gün hissetmektedir.

İntikam, kan döngüsünün temelindeki baş mekanizmadır. Gazze’deki savaş, İsrail devletinin İsrail/Filistin’de zulüm ve ölümü daha da derinleştirmek için intikam dürtüsünden faydalanmasının en aşırı yoludur.

Bugün savaşa karşı mücadele yeterli değildir. Savaşı mümkün kılan yapısal mekanizmalara karşı mücadele etmeliyiz: Yani İsrail’deki ırkçılıkla, hemen dibimizde Batı Şeria’daki askeri güce dayalı ırkçı apartheid rejimiyle, İsrail’in Yahudi nüfusu içinde şiddet yanlısı ve militarist radikalizmin yükselişiyle, işgal altındaki bölgelerdeki yerleşimler ve bunları olanaklı kılan yerleşimcilik endüstrisiyle ve diğer pek çok etkenle…

Ben Tel Aviv’de köklü bir aileden geliyorum. Küçük yaşlardan itibaren ev ortamımdaki siyasi tartışmalar siyonist ve sol değerlerin bir karışımıydı. İşgal ve askerlik hizmetinin anlamı hakkında çok sık konuşulurdu. Sonunda içinde bulunduğum ortamla ilgili sorular sormaya başladığımda, tartışmanın tam merkezinde orduyla ilgili bir soru vardı: İsrail ordusu nasıl oluyor da tüm inançlarıma karşı olan tüm bu korkunç eylemlere izin veriyor ve bizzat yardım ediyordu? Ben nasıl oluyor da bütün bunlara katılmak zorundayım? Başka bir yol yok mu?

Nehir ile deniz arasında yaşayan herkes gibi benim hayatım da 7 Ekim katliamından sonra geri dönülmez bir şekilde değişti. Gazze’deki askeri faaliyetler daha en baştan daha önce hiç görülmemiş ölçekte ölüm ve yıkımı beraberinde getirdi. Savaş sürdükçe Gazze’deki yeni gerçeklerin oluşturduğu korkunç bir tablo ortaya çıktı: Açlığın bir silah olarak kullanılması, mahallelerin tümüyle dümdüz edilmesi, akıl almaz boyutlarda bir mülteci krizi yaratılması, tıbbi donanım ve altyapının hedef gözetilerek imha edilmesi ve sivillerin, özellikle de çocukların kitlesel olarak öldürülmesi.

Hakikat tüm ağırlığıyla üzerime çöktüğünde, orduya katılmamanın yeterli olmadığını anladım. Askerlik yapmaktan kaçınmak artık bir seçenek değildi. Anladım ki, ölüm ve yıkıma son vermek için elimden geleni her şeyi yapmam gerekiyor. Anladım ki, reddetmem gerekiyor.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin